ABD’den İran’a İki Hafta Süre
İran ile İsrail arasında uzun süredir devam eden jeopolitik gerilim, 13 Haziran’da İsrail’in düzenlediği hava saldırısıyla sıcak bir çatışmaya dönüştü. İsrail’in İran’a karşı başlattığı yoğun askeri saldırılar ve İran’ın misilleme girişimleri, Ortadoğu’daki güç dengelerini altüst ederken Trump yönetimi bu çatışma karşısında karmaşık ve çelişkili bir tutum sergiledi. Hem diplomasiye alan açmak isteyen hem de İsrail’in güvenliğini öncelik haline getiren Başkan Trump’ın çelişkili yaklaşımı bölgesel istikrarsızlık ve gerilimin iyice tırmanmasına neden oldu. Trump yaptığı son açıklamada İran’a bir saldırı düzenleyip düzenlemeyeceğine karar vermeden önce diplomasinin ilerlemesi için iki hafta süre tanıyacağını söyledi.
İsrail’in başlattığı ve “Yükselen Aslan” adını verdiği operasyon Tahran’ın nükleer altyapısını, üst düzey komuta kademesini ve balistik füze stoklarını hedef alan şimdiye kadarki en kapsamlı saldırılardan biri oldu. Natanz ve İsfahan’daki zenginleştirme kompleksleri ile Fordov’un giriş tünelleri vurulurken en az 224 kişi öldüğü bini aşkın kişinin yaralandığı bildirildi. Ölenler arasında Devrim Muhafızları’nın iki üst düzey komutanı ile çok sayıda nükleer bilim insanı da bulunuyor. Saldırılarda nükleer tesislerinin yanı sıra İran’ın balistik füze stokları, enerji altyapısı ve üst düzey askeri liderler de hedef alındı. Devrim Muhafızları ve İran nükleer programının kilit figürlerinden birçok ismin öldürülmesi, İran yönetimine ciddi bir darbe vurdu. İsrail Savunma Kuvvetleri, ilk dalgada 200’e yakın savaş uçağı ve insansız hava aracının görev yaptığını açıkladı
İsrail’in saldırılarına hemen aynı gün yanıt veren İran, “Gerçek Vaat III” adını verdiği bir operasyon başlatarak İsrail’in askeri üsleri ve kent merkezlerini hedef aldı. İsrail’e yaklaşık 400 balistik füze ve yüzlerce İHA fırlatan İran, Tel Aviv, Herzliya ve Ramat David Hava Üssü gibi stratejik noktaları vurdu. Tel Aviv çevresinde can kayıpları yaşanırken, İsrail’in Demir Kubbe savunma sistemi saldırıların çoğunu etkisiz hale getirmeyi başardığı ileri sürüldü. İran, İsfahan’daki savunma sistemlerini aktive ederek bir İsrail F-35 uçağını düşürdüğünü iddia etti, ancak bu iddia doğrulanmadı.
Trump yönetimi İran-İsrail çatışmasına yönelik hem destekleyici hem de temkinli bir yaklaşım sergiliyor. Çatışmanın başlangıcında İsrail’in hava saldırılarını “çok başarılı” ve “mükemmel” olarak nitelendirerek açık bir destek sunan Başkan Trump, aynı zamanda ABD’nin doğrudan savaşa dahil olmadığını vurgulayarak diplomasiye açık kapı bırakıyor. Trump 14 Haziran’da yaptığı açıklamada İsrail’in “cesur” ve “gerekeni yapan” bir müttefik olduğunu vurgularken, aynı anda İran’la yapılması planlanan nükleer müzakerelerin sekteye uğramasından duyduğu endişeyi dile getirdi. Bu yaklaşım, Trump’ın İsrail’e verdiği geleneksel desteği sürdürürken, ABD’nin doğrudan bölgesel bir savaşın içine çekilmesinden kaçındığı şeklinde yorumlandı.
Trump’ın Kanada’daki G7 zirvesinden, İsrail-İran çatışmasının tırmanması nedeniyle erken ayrılarak Washington’a dönmesi ve ulusal güvenlik ekibini acil toplantıya çağırması endişeleri artırırken Beyaz Saray, bu kararın Ortadoğu’daki gelişmeleri yakından takip etme gerekliliğinden kaynaklandığını belirtti. Trump, sosyal medyada Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un “ateşkes için döndü” iddiasını yalanlayarak, ayrılışının “çok daha büyük bir şey” ile ilgili olduğunu söyledi, ancak detay vermedi. Bu hamle, G7’nin İran-İsrail gerilimine yönelik ortak bildirisini imzalamasını engelleyerek zirvenin birlik imajını zedeledi ve ateşkes çabalarını sekteye uğrattı. Trump’ın erken ayrılışı, ABD’nin çatışmadaki rolüne dair belirsizliği artırırken, İran’ın nükleer programına karşı sert bir tutum sinyali vererek diplomasi ihtimalini zayıflattı ve bölgedeki tansiyonun daha da yükselmesine neden oldu.
Trump’ın sosyal medya üzerinden yaptığı bir açıklamada, İran hava sahasının ABD kontrolünde olduğunu iddia etmesi ve İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’e yönelik “Nerede saklandığını biliyoruz, ama şimdilik öldürmeyeceğiz” gibi provokatif bir paylaşımda bulunması İran’ın tepkisini çekerken, Trump’ın öngörülemez lider imajını pekiştirdi.
Trump’ın sert söylemleri ve hafta içinde ABD’nin İsrail’e füze savunma sistemleri ve istihbarat desteği sağladığının Pentagon tarafından doğrulanması iç politikada “Önce Amerika” yanlısı tabandan baskı gelmesine neden oldu. Tepkiler neticesinde tonunu yumuşatan Trump, “İran’ın müzakereye istekli olduğunu” söyledi ve “Kimse ne yapacağımı bilmiyor” diyerek stratejik belirsizlik yaratmaya çalıştı. Beyaz Saray’dan perşembe günü yapılan son açıklamada Başkan Trump’ın İran’a olası bir saldırı konusunda iki hafta içinde karar vereceğini söylediği belirtildi.
Trump yönetimi, çatışmanın bölgesel yansımalarına karşı da pragmatik bir duruş sergiliyor. Bağdat, Kuveyt ve Bahreyn’deki diplomatik misyonlar tahliye edilirken, Kudüs’teki ABD Büyükelçiliğin de 20 Haziran’a kadar kapatıldığı duyuruldu. Savunma Bakanlığı’nın bölgeye havada yakıt ikmal kabiliyeti yüksek tanker uçakları ve iki uçak gemisi göndererek “hazır ol” mesajı vermesi, Trump’ın çatışmayı büyütmeden baskı kurma stratejisi izlediği şeklinde yorumlandı. Ulusal güvenlik ekibi, İran’ın yer altındaki nükleer tesislerini yok edebilecek güçteki “sığınak delici” ABD yapımı GBU-57 bombası ile saldırı seçeneğini masaya yatırdığı ancak böyle bir kararın alınmadığı bildirildi.
Trump’ın siyaseti ise hem İsrail’e sadık bir müttefik görüntüsü çizme hem de ABD’yi maliyetli bir savaştan uzak tutma hedefiyle şekilleniyor. Ancak, provokatif söylemleri ve iç politikadaki bölünmeler, bu dengeyi kırılgan hale getirmiş durumda. “Önce Amerika” doktrini, Trump’ı daha izole bir pozisyona iterken, İsrail’in agresif hamleleri ABD’yi dolaylı olarak çatışmanın içine çekiyor. Diplomasiye vurgu yapmasına rağmen, müzakerelerin İsrail’in saldırılarıyla sekteye uğraması, Trump’ın stratejik derinlikten yoksun bir yaklaşım sergilediği eleştirilerini güçlendirdi. Bu dönem, Trump yönetiminin Ortadoğu politikasında tutarlı bir vizyondan çok, anlık tepkiler ve iç siyasi hesaplarla hareket ettiğini ortaya koydu. Çatışmanın gelecekteki seyri, Trump’ın bu ikircikli duruşunun sürdürülebilir olup olmayacağına bağlı görünüyor.
İran-İsrail geriliminin açık savaşa dönüşmesi hem bölgesel istikrarsızlık hem de küresel diplomasi açısından bir kırılma noktası oldu. Trump yönetimi hem İsrail’i koruma taahhüdü hem de ABD’yi savaştan uzak tutma arzusu arasında sıkışmış durumda. İsrail’in İran’ın nükleer programını ortadan kaldırmayı hedeflese de ABD’nin aktif katılımı olmadan bunu başarması pek mümkün görünmüyor.