Başkent Washington DC’de ‘Güvenlik Krizi’
ABD’de uzun süredir düşüş gösteren suç oranlarına rağmen, bireysel vakalar kamuoyunda geniş yankı uyandırmaya devam ediyor. Son olarak, başkent Washington’da eski bir federal çalışanın saldırıya uğraması ve aracının çalınması olayı, suç meselesini yeniden siyasi tartışmaların merkezine taşıdı. Özellikle olayın mağdurunun hükümetle ilişkili bir figür olması, meselenin sembolik boyutunu daha da artırdı. Başkan Trump, başkentte suç oranlarının yükseldiğini ve kaotik bir durumun ortaya çıktığını iddia ederek, federal güvenlik güçlerini başkentin korunması için görevlendireceğini açıkladı.
Trump, özellikle başkentteki suç oranlarına dikkat çekmeye çalışsa da, FBI ve eyalet polis departmanlarının yayımladığı verilere göre, önceki yıllara kıyasla suç oranlarında ciddi bir düşüş yaşandığı görülüyor. Bu bağlamda, Trump’ın federal kuvvetleri sahaya sürme girişimi, hem kendi seçmen kitlesini memnun etmeye yönelik bir adım hem de başkentte federal düzeyde görünürlüğünü artırma çabası olarak yorumlanabilir.
19 yaşındaki eski DOGE çalışanının bir araç gaspı girişimi sırasında saldırıya uğraması, Başkan Trump’ın gündeminde geniş yer buldu. Saldırganların 14–15 yaşlarında olması, olayın kamuoyundaki etkisini daha da artırdı. Trump, mağdur federal çalışanın kanlar içindeki fotoğrafını sosyal medya hesabından paylaşarak başkent Washington’daki suçun “tamamen kontrolden çıktığını” iddia etti. Trump, benzer vakalarda 14 yaşından itibaren gençlerin yetişkin gibi yargılanması gerektiğini savundu ve başkentin federal kontrol altına alınabileceği yönünde uyarıda bulundu. Saldırıya uğrayan kişinin yaşı ve DOGE geçmişi, olayın medyada geniş yer bulmasını sağlarken, DOGE’nin eski başkanı Elon Musk da mağdura destek veren paylaşımlar yaptı.
Trump, Washington’da artış gösterdiğini iddia ettiği şiddet suçlarını gerekçe göstererek federal kolluk kuvvetlerinin başkent sokaklarında devriye görevine başlayacağını açıkladı. Beyaz Saray’dan yapılan duyuruda, bu operasyonun ilk aşamada yedi gün süreceği, ancak gerek görüldüğünde uzatılabileceği belirtildi. Görev yapacak federal kolluk kuvvetlerinin hangi bölgelerde görev yapacağı hâlâ belirsizliğini koruyor. Beyaz Saray açıklamasında kolluk kuvvetlerinin “turistik ve suç oranı yüksek bölgelerde” konuşlanacağı ifade edilse de, bu tanım oldukça muğlaklık barındırıyor.
Görev alacak birimler arasında Uyuşturucuyla Mücadele Dairesi (DEA), FBI ve Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza Dairesi (ICE) gibi farklı kurumların yer alması, bu müdahalenin yalnızca kamu güvenliğine yönelik olmadığını aynı zamanda yasadışı olarak nitelendirilen göçmenlere yönelik uygulamaların başkentte de genişletileceğini gösteriyor. Dolayısıyla Trump’ın son çıkışı yalnızca başkentteki suç oranlarına odaklanan bir güvenlik hamlesinden ziyade, ideolojik ve sembolik bir mücadele yürütme niyetini yansıtıyor.
Trump’ın Washington’a federal güvenlik güçleri gönderme kararı, eyalet yetkileri ile federal müdahale sınırlarını zorlayan tartışmalı bir hamle olarak değerlendiriliyor. Suç oranlarındaki düşüşe rağmen başkentteki güvenlik durumunu “tamamen kontrolden çıkmış” olarak niteleyen Trump’ın bu adımı, seçim dönemlerinde sıkça başvurduğu “şehirlerde kaos” anlatısının güncellenmiş bir versiyonu olarak okunabilir. Özellikle gençlerin karıştığı suçlara dikkat çekilmesi, toplumsal korkuları mobilize etmeye yönelik bir stratejiyi yansıtırken, somut veriler bu tür söylemlerin istatistiki bir temele dayanmadığını ortaya koyuyor.
ABD’de uzun vadeli suç verileri incelendiğinde, genel bir düşüş eğilimi dikkat çekiyor. FBI verilerine göre, 1993–2022 yılları arasında şiddet suçlarında %49, mülkiyet suçlarında ise %59 oranında azalma yaşandı. Soygun, cinayet ve ağır saldırı gibi ciddi suç türlerinde belirgin bir gerileme görülürken, hırsızlık, araç çalma ve konut soygunu gibi mülkiyet suçlarında da benzer bir düşüş gözlemleniyor. Ancak bu azalma her yıl istikrarlı şekilde gerçekleşmemiş, özellikle 2020 yılında pandeminin etkisiyle cinayet oranlarında önemli bir artış yaşanmıştı. 2021’de yüksek seviyeler korunurken, 2023 verileri cinayet oranlarında yeniden düşüşe işaret ediyor.
FBI tarafından yayımlanan 2024 yılı verileri ise ülke genelinde suç oranlarının düşüş eğilimini sürdürdüğünü gösteriyor. Cinayet oranları %14,9, genel şiddet suçları ise %4,5 azaldı. 2024 yılında ABD’de her 100 bin kişiye 5 cinayet vakası düşerken, bu oran son dokuz yılın en düşük seviyesi olarak kayda geçti. Ancak ABD hâlâ Japonya, Norveç ve Kanada gibi ülkelerle kıyaslandığında oldukça yüksek bir cinayet oranına sahip. Söz konusu rapor, Trump yönetiminin Washington’da suçun kontrolden çıktığı yönündeki iddialarını da istatistiksel olarak çürütüyor.. Başkentte 2024 yılı boyunca şiddet suçlarında %35, cinayet oranında ise %32’lik bir azalma yaşandı.
Resmî istatistikler suç oranlarında uzun vadeli bir düşüşe işaret etse de, Amerikan kamuoyunun suç algısı çoğu zaman bu verilerle çelişiyor. Pew Research Center’ın son anketine göre, Amerikalıların %58’i suçla mücadelenin Başkan ve Kongre için birincil öncelik olması gerektiğini düşünüyor.. Bu oran, Biden’ın başkanlığının başında ölçülen %47 düzeyine kıyasla kayda değer bir artış gösteriyor.
Gallup’un 1993’ten bu yana yürüttüğü 27 suç algısı anketinin 23’ünde, Amerikalıların en az %60’ı ülke genelinde suçun arttığını düşündüğünü belirtiyor. Oysa aynı dönemde resmî veriler suç oranlarında önemli bir düşüşe işaret ediyor. Bireylerin kendi yaşadıkları bölgelerde suçun arttığını düşünme oranlarının ulusal düzeydeki algıya göre çok daha düşük olması ise dikkat çeken bir diğer istatistik. Bu durum, ulusal medya temsilleri ile siyasi söylemlerin, bireysel deneyimlerin önüne geçtiğini ve kamuoyu algısını güçlü biçimde etkilediğini gösteriyor. Öte yandan, suç algısı parti aidiyeti ve ideolojik konumla da yakından ilişkili. Cumhuriyetçiler %68’i suçun azaltılmasını öncelikli bir konu olarak görürken, bu oran Demokratlarda %47 seviyesinde yer alıyor.
ABD’de suç oranları son yıllarda belirgin biçimde düşüş gösterse de, bireysel vakaların medyada geniş yer bulması ve siyasi aktörlerce sembolleştirilmesi kamuoyundaki suç algısını şekillendirmeye devam ediyor. Trump da resmi verilere rağmen kamuoyundaki suç algısını kendi lehine kullanarak, başkentteki sembolik olayları öne çıkarıyor ve güvenlik meselesini siyasal bir araç hâline getiriyor. Düşüşte olan suç oranlarına karşın, bu tür söylemler kamuoyunda geniş yankı buluyor ve Trump’ın seçmen desteğini pekiştirmesine katkı sağlıyor. Bu çerçevede, Washington’a federal kolluk kuvvetleri gönderme kararı da yalnızca güvenlik kaygısıyla değil, aynı zamanda başkentteki görünürlüğünü artırma ve seçmen tabanını söylem düzeyinde tatmin etme stratejisinin bir parçası olarak değerlendirilebilir.