Fed’den Faiz İndirimi Sinyali
ABD Başkanı Donald Trump, son haftalarda Fed Başkanı Jerome Powell üzerindeki baskısını açık bir kampanyaya dönüştürdü. Faizleri düşürmediği gerekçesiyle Powell’ı doğrudan hedef alan Trump, kamuoyunda onu “moron” ve “aptal” gibi ifadelerle eleştirmekten çekinmedi. Yönetimin tüm baskılarına rağmen, %2 hedefine ulaşmayan enflasyon nedeniyle bekle-gör politikası izleyen Fed, faiz indirimi kararını erteledi. Ancak bu tutum, son günlerde kuruma yönelik baskının daha da artmasına yol açtı. Cuma günü Jackson Hole Ekonomi Sempozyumu’nda konuşan Powell ise dengeli bir görünüm sergilemeye çalışarak, önümüzdeki dönemde faiz indirimi ihtimalinin masada olduğunun sinyalini verdi.
Jackson Hole konuşması, ABD’nin Wyoming eyaletindeki Jackson Hole kasabasında her yıl düzenlenen ekonomi sempozyumunda yapılan Federal Reserve (Fed) başkanının konuşması olarak dikkat çekiyor. Bu konuşma, dünya genelinde finansal piyasalar tarafından yakından takip ediliyor ve Fed’in gelecekteki faiz kararlarına veya para politikası yönüne dair önemli ipuçları içeriyor. Fed Başkanı Jerome Powell, sempozyumda yaptığı son yılların en kritik konuşmalarından birinde, Eylül ayında faiz indirimi gelebileceğine dair en açık sinyali verdi. Enflasyonun hâlâ hedefin üzerinde seyretmesine rağmen, Powell’ın konuşmasında iş gücü piyasasındaki zayıflıklar ön plandaydı. Bu vurgu, Fed’in faiz indirimi yönünde bir adım atma hazırlığında olduğuna işaret ediyor.
Powell, konuşmasında “risk dengesinin değişmeye başladığını” belirterek mevcut faiz politikasının yeniden gözden geçirilebileceğini söyledi. Ayrıca Başkan Trump’ın göçmen politikalarının iş gücü arzını sınırlamış olabileceğine dikkat çekti. Powell’a göre iş gücü piyasası şu anda “tuhaf bir denge” içinde ve bu dengenin hızlı işten çıkarmalarla bozulabileceği riski bulunuyor. Her ne kadar Powell enflasyonun yüksek seyrini kabul etse de, Trump’ın gümrük vergilerinin uzun vadeli ve yapışkan bir enflasyon yaratmayacağı yönünde temkinli bir iyimserlik taşıdığını da dile getirdi. Bu etkilerin “tek seferlik fiyat ayarlamaları” olarak kalabileceğini, ancak bu tür fiyat baskılarının kısa vadede tamamen ortadan kalkmasının da pek mümkün olmadığını ifade etti.
Powell’ın açıklamaları, Trump ile Fed yetkilileri arasındaki gerilimi bir nebze yumuşatmış olsa da, Trump’ın Fed üzerindeki baskısı devam ediyor. Son olarak, Fed Yönetim Kurulu Üyesi Lisa Cook’u hedef alan Trump, Cook’un geçmişte mortgage başvurusunda sahte beyanda bulunduğunu iddia ederek istifasını talep etti. Cook, bu iddiaları reddederek görevinden ayrılmayacağını ve kamuoyunu bilgilendirmek üzere gerekli belgeleri toplayacağını açıkladı. Adalet Bakanlığı ise konuyla ilgili soruşturmanın sürdüğünü duyurdu.
Fed Başkanı Powell’ın Lisa Cook’u görevden alma yetkisi yasal olarak bulunmuyor. “Görevden alma için neden” ilkesi, yalnızca ciddi etik ihlalleri ya da açık görev ihmalleri gibi durumlarda geçerli. Powell Jackson Hole’da konuşma yaptığı sırada, Trump bir kez daha Lisa Cook’un istifasını talep etti. Bu tür baskılar, Fed’in faiz kararlarında bağımsız hareket edebilme kapasitesini zayıflatıyor. Trump ve ekibinin amacı, Fed’in üst kadrolarını yeniden yapılandırarak faiz oranlarının daha hızlı düşmesini sağlamak. Bu çaba, yalnızca ekonomik bir strateji değil, Trump’ın para politikası üzerindeki etkisini artırmaya yönelik siyasi bir müdahale olarak değerlendirilebilir. Ancak Beyaz Saray’ın bu yöndeki baskısı, Fed’in kurumsal özerkliğini zayıflatma riski taşıyor.
Fed Başkanı Jerome Powell, faiz indirimi ihtimaline açık kapı bıraksa da bu sürecin temkinli ve kademeli olacağını ifade etti. Fed’in uyguladığı parasal sıkılaşmanın “ılımlı” düzeyde kaldığını vurgulayan Powell, politika faizinin artık nötr seviyeye çok uzak olmadığını belirtti. Bu açıklama, Fed’in yakın vadede faizleri ani veya büyük oranlarla düşürmeyeceğini, ancak parasal gevşeme ihtimalini dışlamadığını gösteriyor. Öte yandan, enflasyon hâlâ Fed’in %2 hedefinin üzerinde kalmaya devam ederken, iş gücü piyasasında yavaşlama işaretleri öne çıkıyor. Temmuz itibarıyla istihdam artışı zayıflarken işsizlik oranı %4,2 seviyesinde sabit kaldı. Bu ekonomik tabloya, Trump döneminden miras kalan tarifeler, göçmenlik kısıtlamaları ve kamu harcamalarındaki kesintiler de eklendiğinde, faiz kararlarının arka planı daha karmaşık hâle geliyor.
Fed içinde faiz indirimi yönünde daha istekli olanlar arasında, Trump tarafından atanmış Christopher Waller ve Michelle Bowman gibi isimler öne çıkıyor. Buna karşılık Kansas City Fed Başkanı Jeff Schmid ve Chicago Fed Başkanı Austan Goolsbee, enflasyonist baskıların hâlâ kontrol altında tutulması gerektiğini savunuyor. Powell ise bu iki yaklaşım arasında dikkatli bir denge kurmaya çalışıyor. Temmuz verileri faiz indirimi için belirli bir alan sunsa da, atılacak adımların zamanlaması oldukça kritik görünüyor.
Diğer yandan Trump yönetimi, Fed’in yapısal işleyişine daha kapsamlı müdahalelerde bulunma arayışında. Mart 2026’da birçok bölgesel Fed başkanının görev süresi sona erecek. Bu durum, Beyaz Saray’a kurumun yapısını yeniden şekillendirme imkânı tanıyor. Trump, Powell’ın görev süresinin dolacağı Mayıs 2026 sonrasında Fed’i kendi çizgisine daha yakın isimlerle yeniden yapılandırmayı hedefliyor. Ancak bu yaklaşım, Fed’in uzun süredir koruduğu kurumsal özerkliğin zedelenmesi anlamına gelebilir ve tarihsel bir kırılmayı beraberinde getirebilir.
ABD ekonomisi, onlarca yıldır küresel yatırımcılar için bir “güvenli liman” olarak görülüyor ve bu konumunu büyük ölçüde ekonomik kurumlarının bağımsızlığına borçluydu. Ancak Başkan Donald Trump’ın Fed, Çalışma İstatistikleri Bürosu (BLS) ve benzeri kurumlara yönelik son hamleleri, bu kurumsal güvenliğin zedelenmeye başladığı yönünde ciddi endişeleri beraberinde getiriyor. Trump’ın zayıf istihdam verilerinin ardından BLS başkanını görevden alması ve Fed üzerindeki baskısını artırması, ekonomik istikrara zarar verecek hamleler olarak değerlendirilebilir. Özellikle Fed’in siyasi baskıyla faiz kararını belirlemesi, yatırımcı nezdinde uzun vadeli güveni zedeleyebilir.
Trump’ın kurumsal bağımsızlığı hedef alan adımları yalnızca ekonomik verilerin güvenilirliğini değil, ABD’nin küresel ekonomik liderliğini de tehdit ediyor. Yatırımcıların ve müttefik ülkelerin ABD’ye olan güveninin aşınması, doların rezerv para birimi olarak konumundan uluslararası piyasalardaki istikrara kadar geniş çaplı sonuçlar doğurabilir. Bu noktada Jackson Hole konuşmasında faiz indirimi sinyalleri veren Powell’a karşı Trump yönetiminin göstereceği tepki önümüzdeki günlerde ekonomik göstergeler açısından kritik bir öneme sahip olabilir.