NATO Zirvesinde Trump Kazandı
Hollanda’nın Lahey kentinde 24-25 Haziran’da düzenlenen NATO Liderler Zirvesi alınan önemli kararlarla Soğuk Savaş’tan bu yana en kritik buluşmalardan biri olarak kayıtlara geçti. Başkan Donald Trump’ın ikinci döneminde katıldığı ilk NATO zirvesi olması açısından da ayrı bir anlam taşıyan toplantı, transatlantik ilişkilerin geleceği, savunma harcamaları ve jeopolitik kriz alanlarında alınan kararlarla dikkat çekti. “Tarihi” ve “dönüştürücü” olarak tanımlanan toplantı, savunma harcamalarının rekor seviyelere çıkarılması, Ukrayna’ya verilen desteğin şekli ve NATO’nun Rusya karşısındaki stratejik duruşu gibi kritik başlıkları gündeme taşıdı.
Trump’ın zirveye katılımı öncesi Avrupa başkentlerinde ciddi bir belirsizlik hakimdi. “Önce Amerika” söylemiyle geçmişte NATO’ya yönelik eleştirilerde bulunan Trump, bu sefer Lahey’e gelerek NATO’nun kolektif savunma ilkesine, yani 5. maddeye bağlılık mesajı verdi. Bu adım, Avrupa’daki müttefikler açısından geçici bir güvence sağladı. Ancak Trump’ın klasik üslubu, yine tartışmalara yol açtı. İran’ın nükleer tesislerini imha ettiğini iddia etmesi ve “12 gün süren savaşı bitirdik” şeklindeki beyanları hem iç politikada hem de uluslararası kamuoyunda eleştiri konusu oldu.
Zirvede en dikkat çeken gelişme, NATO üyelerinin 2035 yılına kadar gayrisafi yurtiçi hasılalarının %5’ini savunma harcamalarına ayırma taahhüdünde bulunması oldu. Bu hedefin %3,5’i silah ve asker gibi savaş unsurlarına, %1,5’i ise altyapı, siber güvenlik ve lojistik gibi destekleyici alanlara ayrılacak. Bu oran daha önce %2 idi. Trump uzun süredir bu kararın alınması için yoğun baskı kuruyordu. Trump, kararı bir ‘zafer’ olarak sunarken belirlenen yüksek hedefin tüm müttefiklerce sürdürülebilir olup olmayacağı konusu ise tartışmaya açık.
Zirvenin ardından bir basın toplantısı düzenleyen Trump yaptığı konuşmada: “Buraya bir görev olarak geldim, ama şimdi gerçekten bu ülkelerin kendi vatanlarını savunmak istediğine inanarak ayrılıyorum” ifadeleriyle memnuniyetini dile getirdi. Bu sonuç, ABD’nin NATO’daki varlığına dair Avrupa’da oluşan güvensizliği bir nebze yumuşatsa da yeni harcama hedefinin birçok ülke için ağır bir yük getireceği açık. İspanya anlaşmayı resmen reddederken, Fransa, Belçika ve İtalya gibi ülkeler hedefi karşılayamayacaklarını ima etti.
Geçtiğimiz yıllarda NATO zirvelerinin baş gündemi olan Ukrayna savaşı, bu kez nispeten arka planda kaldı. Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy, liderlerle gayri resmî temaslarda bulunmasına rağmen, zirveye resmen katılmadı. Trump ile Zelenskiy arasında gerçekleşen yaklaşık 30 dakikalık görüşme, zirvenin dikkat çeken ancak sınırlı etki yaratan anlarından biri oldu. Önceki yıllarda Ukrayna’nın NATO üyelik süreci zirvelerin baş gündem maddesi olurken, bu yılki toplantıda Kiev’in üyeliğine dair herhangi bir ifade yer almadı; bunun yerine NATO liderleri, Ukrayna’ya yönelik “kalıcı egemen taahhüt” mesajıyla desteklerini yinelediler. Trump, görüşme sonrası yaptığı açıklamada Ukrayna’nın egemenliğini desteklediklerini belirtse de Amerikan vergi mükelleflerinin üzerindeki yükün azaltılması gerektiğini söyleyerek, yardım paketlerinin yeniden değerlendirilebileceğinin sinyalini verdi. Bu yaklaşım, Trump’ın Rusya’ya yönelik yumuşak tavrının ve Ukrayna’ya destek konusunda sürdürdüğü belirsizliğin bir yansıması olarak değerlendiriliyor.
Zirvede Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Trump arasında gerçekleşen 45 dakikalık görüşme, ikili ilişkiler açısından dikkat çekiciydi. Görüşmede, Türkiye’nin F-35 savaş uçağı programına yeniden dahil edilmesi, F-16 tedariki ve 2020’de uygulanan CAATSA yaptırımlarının kaldırılması gibi kritik başlıklar masaya yatırıldı. Erdoğan, görüşmeden sonra yaptığı açıklamada, “F-35’ten vazgeçmiş değiliz, teknik düzeyde görüşmeler başladı” diyerek sürecin yeniden açıldığını ima etti. S-400 meselesinin gündeme gelmediği belirtilirken, Gazze ve İran-İsrail ateşkesi konusunda da iki lider arasında ortak bir diplomatik diyalog kurulduğu açıklandı.
Zirvede önemli bir gündem maddesi olarak ele alınan konulardan biri de “terörle mücadele” oldu. Türkiye’nin ısrarlı diplomatik çabaları sonucunda, terörizmin NATO belgelerinde resmi bir tehdit olarak yer alması sağlandı. Zirvenin sonuç bildirisinde, terörizm NATO’nun karşı karşıya olduğu temel tehditlerden biri olarak resmi olarak tanındı. Bu, özellikle Türkiye’nin, PKK/YPG ve diğer terör örgütleriyle mücadelede müttefiklerden daha güçlü bir dayanışma beklentisini karşılayan bir adım oldu. NATO, üye ülkeler arasında istihbarat paylaşımını artırma, sınır ötesi terörle mücadele operasyonlarını destekleme ve terörizmin finansmanına karşı ortak stratejiler geliştirme taahhüdünde bulundu. Ayrıca, Türkiye’nin önerisiyle, NATO’nun güney kanadındaki güvenlik tehditlerine daha fazla odaklanılması kararlaştırıldı. Bu kararlar, Türkiye’nin terörle mücadelede ittifak içindeki rolünü güçlendirirken, NATO’nun terörizme karşı daha bütüncül bir yaklaşım benimsemesine katkı sağladı.
Zirvenin sonuç bildirgesi sadece bir sayfa uzunluğundaydı. Daha önceki bildirgelerle kıyaslandığında, bu zirvenin Trump’a göre şekillendiğinin en açık göstergelerinden biri olarak yorumlandı. Bildirgede, NATO Antlaşması’nın 5. maddesine bağlılık tekrar vurgulandı, savunma sanayi işbirliği ve altyapı yatırımları ön plana çıkarıldı. Öte yandan, bildirgede Türkiye’nin 2026 NATO Zirvesi’ne ev sahipliği yapacağı duyuruldu.
Bildirgede, Rusya açıkça kınanmadı. “Avrupa-Atlantik güvenliğine uzun vadeli tehdit” olarak tanımlansa da geçen yılki bildirgedeki gibi “saldırganlık” ifadesi kullanılmadı. Trump’ın Rusya’yı doğrudan suçlamak istememesi, bu dilin belirlenmesinde etkili oldu. Bu durum, özellikle Doğu Avrupa’daki müttefiklerde rahatsızlık yarattı. NATO’nun sınır ülkeleri, Moskova’nın önümüzdeki beş yıl içinde doğrudan bir askeri tehdit oluşturabileceğini düşünüyor.
2025 NATO Zirvesi, Başkan Trump’ın talepleri doğrultusunda şekillenen ve transatlantik ittifakın önceliklerini yeniden tanımlayan bir dönüm noktası oldu. Savunma harcamalarının Soğuk Savaş düzeylerine çıkarılması kararı, Trump açısından önemli bir siyasi zafer olarak kayda geçerken, Ukrayna’nın arka planda kalması ve Rusya’ya yönelik sert ifadelerden kaçınılması, ittifakın içindeki kırılganlıkları da gözler önüne serdi. Türkiye’nin terörle mücadelede elde ettiği kazanımlar ve 2026 zirvesine ev sahipliği yapacak olması ise Ankara’nın NATO içindeki stratejik rolünü güçlendirdi. Ancak savunma yükünün üye ülkeler arasında nasıl paylaşılacağı, Ukrayna’daki savaşın geleceği ve Trump’ın öngörülemez liderlik tarzının NATO içi dengeleri nasıl etkileyeceği gibi sorular, ittifakın önündeki belirsizlikleri korumaya devam ediyor.