Trump Davos’ta Sert Konuştu
Başkan Trump, Beyaz Saray’a döndükten sonra yaptığı ilk önemli uluslararası konuşmasında, ikinci döneminde ticaret, savunma ya da küresel diplomasi konularındaki tutumunda herhangi bir yumuşama olmayacağını açıkça ortaya koydu. Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu’na video konferans yoluyla konuşan Trump, Avrupalı müttefiklerine sert bir uyarıda bulunarak daha fazla askeri harcama talep etti. ABD sanayisini gümrük vergileriyle koruma sözü veren Trump, petrol fiyatlarının düşürülmesinin Ukrayna’daki savaşı sona erdireceğini öne sürdü.
Davos konuşmasını “Önce Amerika” söylemi çerçevesinde yapan Trump, yeni dönemde nasıl bir dış politika izleyeceğine ilişkin ipuçları verdi. İkinci kez başkanlık koltuğuna oturan Trump, seçim kampanyası döneminde sıkça vurguladığı ticari korumacılık ve müttefiklere yük paylaşımı çağrısı gibi konuları yine gündeme taşıdı. Gümrük vergilerini artırmaya yönelik tehditlerini yineleyen Trump uluslararası ticaret dengelerinde önemli değişimlerin olacağının sinyalini verdi. Ayrıca, ABD’de üretim yapmayan firmaların vergiye tabi tutulabileceğini dile getiren Trump, ticaret politikalarını iç talebi ve istihdamı destekleyecek yönde şekillendireceğini söyledi.
Trump’ın tarım ve otomobil sektörlerini özellikle öne çıkarması, ABD ile Avrupa Birliği arasında gerilimin artmasına neden olabilecek faktörlerin başında sayılıyor. Avrupa ülkelerinin Amerikan ürünlerine uyguladığı tarifelerden şikâyet eden Trump, aynı şekilde ABD’nin de misilleme yapacağına dair güçlü ipuçları verdi. Avrupa tarafında ise bu yaklaşımın, küresel ticaret kuralları ve ekonomik işbirliği çerçevesine zarar verebileceği endişesi bulunuyor. Başkan’ın kendi tabanına verdiği sözlere bağlı kalması ve gümrük vergileri yoluyla ABD ekonomisini teşvik etmesinin tabanını mutlu edeceği ancak özellikle ek gümrük vergilerinin ABD iş dünyasını endişelendireceği öngörülüyor.
Trump’ın konuşmasında öne çıkan bir diğer başlık Ukrayna meselesi oldu. Konuşmasında, petrol fiyatlarının düşürülmesi halinde Rusya’nın Ukrayna’daki savaşı sonlandırmakta zorlanacağını ifade eden Trump, OPEC ülkelerini bu konudan sorumlu tuttu. Savaşın çözümü için Rus lider Putin ile bir an önce masaya oturmayı istediğini belirten Trump, aksi takdirde Rusya’nın ihracat gelirine yönelik yüksek vergiler ve yaptırımlarla karşılaşabileceği mesajını verdi. Ancak Avrupalı devletlerin çoğu Rusya’nın kısa vadede geri adım atmayacağından endişe ediyor ve Ukrayna’ya desteği sürdürmenin daha etkili bir yöntem olacağını savunuyor.
Özellikle Doğu Avrupa ve Baltık ülkelerinin temsilcileri, barış görüşmelerini başlatma fikrinin şu anda pek gerçekçi olmadığını öne sürerek, Moskova’nın ciddi bir geri çekilme niyetinin bulunmadığına işaret ediyorlar. NATO üyesi ülkeler, Ukrayna’nın kendisini savunmaya devam edebilmesi için gerekli silah ve ekonomik yardımın artırılması gerektiğini belirterek, Putin’i müzakere masasına ancak bu şekilde zorlayabileceklerini öngörüyor. İkinci döneminde dış politikada daha cesur adımlar atacağının sinyalini veren Trump, Davos konuşmasında NATO üyelerinin savunma harcamalarının %5 gibi bir seviyeye çıkarılmasından bahsederek gerçekçi olmayan bir rakam telaffuz etti. Ancak bu söylemi, özellikle savunma harcamaları konusunda Avrupalı müttefiklere güvenlik yükünün paylaşılması yönünde ağır eleştirilerde bulunmaya devam edeceğini gösteriyor.
Bu eleştirilerin merkezinde, NATO çerçevesinde belirlenen gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde ikisinin savunmaya ayrılması hedefi bulunuyor. Trump yönetiminin, Avrupa’nın güvenliğini büyük ölçüde ABD’nin omuzladığı görüşünde ısrar ettiği ve bu nedenle müttefiklerin taahhütlerini yerine getirmemesi halinde bazı caydırıcı adımlar atabileceği dile getiriliyor. Avrupalı devletler ise Trump’ın tavrının Transatlantik ilişkilerde yeni gerginlikleri tetikleyebileceğinden kaygı duyuyor. ABD yönetiminin, savunma harcamalarını düşük tutan ülkelere karşı yaptırım veya ek ekonomik yükler getirebileceğine dair imalarının, ortak güvenlik mimarisi ve siyasi istikrar açısından potansiyel riskler taşıdığı kaydediliyor.
Ukrayna’nın NATO üyeliği konusundaki tartışmaların yeniden alevlenmesi de Washington ile Avrupa başkentleri arasındaki fikir ayrılıklarını gözler önüne seriyor. Trump yönetiminin, mevcut müttefiklerin savunma harcamalarında üzerine düşeni yapmadıkça yeni üyelerin katılımına soğuk bakacağı düşünülüyor. Bu nedenle, Ukrayna’nın NATO’ya dahil edilmesi ihtimalinin Avrupa tarafında uzun vadeli bir strateji olarak değerlendirileceği, ancak kısa vadede büyük bir ilerleme kaydedilmeyebileceği öngörülüyor. Özellikle bazı ABD yetkililerinin, savunma bütçesine ilişkin hassasiyetlerin ivedilikle giderilmemesi durumunda bu konunun bir “Amerikan engeline” takılabileceğini dile getirdiği biliniyor.
Avrupalı liderlerin bir diğer endişesi de Trump’ın uluslararası düzene yönelik yaklaşımının sergilediği tehditler olarak görülüyor. Dünya çapında kurulu ticari ve diplomatik düzenin, İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD önderliğinde inşa edilen kurallara dayandığı hatırlatılarak, bu kuralların Trump’ın korumacı adımlarıyla zayıflayacağından endişe ediliyor. Özellikle yeni dönemde Avrupa’nın ABD ile Çin arasındaki güç rekabetinde hangi konumda duracağı sorusu, Davos’ta sıklıkla gündeme gelirken Avrupa’nın kendi ekonomik ve güvenlik çıkarlarını koruyabilmek için çeşitli alternatifler aramaya başlaması durumunda ABD ile AB arasındaki stratejik işbirliğinin zor bir sınavla karşı karşıya kalabileceği belirtiliyor.
Öte yandan Trump’ın başkanlığı devralması ile birlikte ABD’nin uluslararası arenada “izolasyonist” bir dış politika benimseyeceği öngörülürken yeni yönetim özellikle Çin’e karşı oluşturulan bölgesel ittifaklarla işbirliğini sürdüreceği sinyalini veriyor. ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı Marco Rubio, görevdeki ilk gününde Avustralya, Hindistan ve Japonya’dan mevkidaşlarını ağırladı. Toplantının zamanlaması, Çin’in etkisiyle mücadelenin Trump yönetimi için en önemli öncelik olmaya devam edeceğine işaret ediyor.
Rubio, Çin’in yükselen gücüne karşı koymak amacıyla bir araya gelen ülkelerin oluşturduğu Hint-Pasifik Dörtlü Güvenlik Grubu’nun (Quad) toplantısıyla yeni Trump yönetiminin diplomatik çabalarını başlatmış oldu. Çin’e karşı sert tutumuyla tanınan Rubio, geçen hafta Pekin’i “bu ulusun şimdiye kadar karşılaştığı en güçlü ve tehlikeli düşman” olarak nitelendirmişti. Eski Florida senatörüne, insan hakları sicili ve Hong Kong ile ilgili açıklamaları nedeniyle Çin tarafından iki kez yaptırım uygulanmıştı. Trump tarafından aday gösterilen ve Senato tarafından Dışişleri Bakanı olarak onaylanan Rubio, görev süresi boyunca Trump’ın dış politikasının şekillendirilmesinde başrol oynayacak.Trump’ın Davos’taki mesajları, ikinci döneminde Avrupa’ya yönelik ABD dış politikasının daha katı bir çizgiye kayacağı beklentisini güçlendiriyor.
Avrupa’nın bu sert yaklaşım karşısında geliştireceği tavır, Ukrayna’daki savaşın seyrinden NATO içindeki dengelere kadar birçok konuyu etkileme potansiyeli taşıyor. Gümrük vergilerinden savunma harcamalarına, enerji fiyatlarından diplomatik girişimlere kadar pek çok alanda Amerika’nın önceliklerini merkeze alan Trump yönetimi, müttefiklerinden benzer hassasiyeti beklediğini açıkça ortaya koyarken bu durum, transatlantik ilişkilerde zorlu müzakerelerin ve belki de yeni gerilimlerin kapıda olduğunu gösteriyor.