Trump G7 Zirvesinden Erken Ayrıldı
Göreve geldiğinden bu yana Ukrayna’ya karşı mesafeli bir duruş sergilerken Rusya lideri Putin ile daha yakın ilişkiler kurmaya çalışan Trump bu yaklaşımından vazgeçmiyor. Trump’ın bu hafta Kanada’da gerçekleştirilen G7 toplantısından erken ayrılması Ukrayna yönetiminde hayal kırıklığı yarattı. Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy, Trump ile yüz yüze görüşmek ve Ukrayna’ya yönelik ABD desteğini güçlendirmek amacıyla zirveye katılmıştı. Beyaz Saray, Trump’ın zirveden erken ayrılmasını Ortadoğu’daki çatışmalarla ilişkilendirse de bazı kaynaklar Trump’ın Zelenskiy ile görüşmekten kaçınmak için bu adımı attığını öne sürdü.
Trump’ın erken ayrılışı, G7 Zirvesi’nde Ukrayna konusunda somut bir uzlaşma sağlanamamasına neden oldu. G7 ülkelerinin Rusya’ya karşı yaptırımları sertleştirme ve Orta Doğu krizi konusunda ortak bir tutum belirleme çabaları Trump’ın öngörülemez hamleleri nedeniyle sonuçsuz kaldı. Trump zirvede yaptığı konuşmada ortak bildiriye koyulacak Rusya karşıtı ifadeleri “müzakereleri tehlikeye atar” diyerek veto etti. Rusya’nın 2014’te G8’den çıkarılmasının hata olduğunu savunan Trump, Putin ile yakın ilişkilerini öne çıkararak G7 liderleri arasında birlik sağlanmasını zorlaştırdı. Bu nedenle zirvenin kapanış bildirisinde, Rusya’nın Ukrayna’daki savaşına dair ortak bir açıklama yapılamadı. Trump’ın tutumu Ukrayna’ya destek ve Orta Doğu krizine yönelik ortak bir pozisyon oluşturma çabalarını sekteye uğratırken Kanada Başbakanı Mark Carney’in yalnızca kendi adına bir ‘başkanlık bildirisi’ yayımlayabildi.
G7 zirvesinde yaşananlar, Ukrayna’nın uluslararası destek arayışında bir engel olarak görüldü ve Zelenskiy’in NATO’nun yaklaşan Lahey Zirvesi’ne katılım konusunda tereddüt yaşamasına neden oldu. Ukrayna yönetimi, Trump’ın tutumundan duyduğu rahatsızlığı açıkça ifade etti. Zelenskiy, G7’de ABD’den yeni silah desteği alamadan dönmek zorunda kaldı ve bu, Ukrayna’nın Rusya’ya karşı devam eden mücadelesinde önemli bir darbe olarak değerlendirildi. Trump’ın Ukrayna’yı bir öncelik olarak görmemesi ve Rusya ile barış görüşmelerini hızlandırma çabalarını durdurması da Ukraynalı diplomatlar arasında hayal kırıklığını derinleştirdi.
Avrupa Birliği ve G7 liderleri, Trump’ın erken ayrılışı ve Ukrayna konusundaki tutumu karşısında endişeli bir tavır sergiledi. Almanya, Fransa ve İtalya gibi ülkeler, Ukrayna konusunda herhangi bir barış anlaşmasının Avrupa ve Ukrayna’nın katılımı olmadan sonuçlanamayacağını vurguladı. AB yetkilileri, Trump’ın öngörülemez politikalarının Ukrayna’ya yardımları riske atabileceğinden korkuyor. G7 Zirvesi, İran’ın nükleer programına karşı birleşik bir duruş sergilese de Ukrayna meselesindeki anlaşmazlıklar, zirvenin küresel sorunlara çözüm üretme kapasitesini gölgede bıraktı.
Kiev yönetimini zor durumda bırakan bir diğer gelişmede Savunma Bakanı Pete Hegseth’in geçen hafta Kongre’de yaptığı konuşmada, 2026 savunma bütçesinde Ukrayna’ya ayrılan askeri yardım fonlarının azaltılacağını duyurması olmuştu. Hegseth, bu kararın gerekçesi olarak “küresel tehdit dengesi” ve “Amerikan kuvvetlerinin hazırlık düzeyi”ne öncelik verme ihtiyacını gösterdi. Trump yönetiminin Ukrayna-Rusya savaşına yaklaşımının farklı olduğunu vurgulayan Hegseth, müzakere yoluyla barışçıl bir çözümün hem tarafların hem de ABD’nin çıkarlarına daha uygun olduğunu belirtti. Kesintinin detayları henüz açıklanmasa da Hegseth bütçenin Amerikan askerlerinin ihtiyaçlarını önceleyen “tarihi bir yatırım” içerdiğini savunuyor.
ABD-Ukrayna ilişkilerinde önemli bir dönüm noktası işaret eden bütçe kesintisi Trump yönetiminin “Önce Amerika” politikasıyla uyumlu bir dış politika değişikliğini yansıtıyor. 2022’den bu yana Ukrayna’ya 66 milyar doları aşan askeri yardım sağlayan ABD, artık Avrupa’nın Ukrayna’ya desteği üstlenmesini istiyor. Hegseth’in Ukrayna Savunma Temas Grubu toplantısına katılmaması ve liderliği Almanya ile İngiltere’ye devretmesi, ABD’nin Avrupa’daki rolünü azaltma niyetini gösteriyor. Cumhuriyetçi senatörler arasında, özellikle Mitch McConnell gibi isimlerin eleştirilerine rağmen, Hegseth’in barış müzakerelerine odaklanması, Ukrayna’nın NATO üyeliği ve 2014 sınırlarına dönüş hedeflerini “gerçekçi olmayan” bulduğunu gösteriyor.
Silah tedariki tartışmasıyla ilgili bir diğer önemli gelişme de Ukrayna cephesine ayrıldığı açıklanan bazı hava savunma mühimmatının Ortadoğu’ya kaydırılması oldu. Savunma yetkilileri, özellikle İran-İsrail geriliminin tırmanması sonrasında 20 bin adet APKWS-II lazer güdümlü roket setinin Ürdün ve Körfez’deki ABD üslerine sevk edildiğini doğruladı. Zelenskiy, bu transferin “Ukrayna semalarını savunmasız bıraktığını” söylerken, Pentagon bunun “Amerikan personelini korumaya dönük geçici bir tedbir” olduğunu savundu. Ukrayna’ya tahsis edilen hava savunma mühimmatının gönderilemeyecek oluşu Kiev’de “ABD Ortadoğu’yu Ukrayna’nın önüne koyuyor” algısını pekiştirirken Rusya’nın hava saldırılarını artırabileceği yönündeki kaygıları da derinleştiriyor.
Ukrayna’ya karşı sert bir tutum sergileyen Trump, Rusya’ya karşı ise oldukça ılımlı bir politika izliyor. Son dört ayda beş kez Putin ile telefon görüşmesi gerçekleştiren Trump, genel tavrının aksine, Rus lidere karşı suçlayıcı ya da eleştirel ifadeler kullanmaktan kaçınıyor. İki lider son telefon görüşmelerini 14 Haziran’da gerçekleştirdi. Yaklaşık 50 dakika süren görüşmede Ukrayna meselesi ve İsrail-İran gerilimi gibi uluslararası konulara odaklanıldığı belirtildi. İki liderin Ukrayna-Rusya savaşının sona erdirilmesi için müzakerelerin devamı konusunda anlaştıkları kaydedildi. İstanbul’daki önceki temasların olumlu bir zemin oluşturduğunu ifade eden Putin’in 22 Haziran’dan sonra Ukrayna ile görüşmelere devam etmeye hazır olduklarını belirttiği aktarıldı.
Trump’ın G7 Zirvesi’nden erken ayrılışı ve Ukrayna’ya yönelik mesafeli tutumu, Kiev’i zorlu bir diplomatik ve askeri pozisyona sürüklerken, Avrupa ile ABD arasında derinleşen görüş ayrılıklarını da gün yüzüne çıkardı. Washington’ın savunma bütçesinde Ukrayna’ya ayrılan kaynakları azaltma kararı ve kritik mühimmatları Ortadoğu’ya yönlendirmesi, ABD’nin küresel tehdit algısını Ukrayna aleyhine değiştirdiğini açıkça ortaya koyuyor. Trump’ın Putin ile yakınlaşma politikası ve Rusya’ya karşı yumuşak duruşu, Ukrayna’nın uluslararası desteğini zayıflatırken, Avrupa ülkelerini ABD’den bağımsız hareket etmeye zorluyor. Bu durum, Ukrayna’nın NATO ve AB nezdindeki müttefiklerine daha fazla bağımlı hale gelmesine yol açarken, Trump yönetiminin “Önce Amerika” prensibi doğrultusunda izlediği bu yaklaşımın, bölgede yeni jeopolitik dengeleri şekillendireceği açıkça görülüyor.