Trump-Putin Görüşmesinden Ateşkes Çıkmadı

Ukrayna savaşını bitirmek için diplomatik temaslara yoğunluk veren Trump, Rusya Devlet Başkanı Putin ile yaklaşık iki buçuk saat süren bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada iki liderin enerji ve altyapı hedeflerine yönelik sınırlı bir ateşkes sağlanması konusunda mutabık kaldıkları belirtildi. Putin, ABD’nin önerdiği 30 günlük kapsamlı bir ateşkesi reddederken yalnızca sivil ve enerji altyapısını hedef alan saldırıların durdurulmasını kabul etti. Müzakerelerde Moskova ve Kiev’in “geçici ateşkes” konusuna sıcak baktıkları görülürken tam kapsamlı bir ateşkes konusunda ise tarafların oldukça farklı talepleri bulunuyor. Putin’in Ukrayna’nın kabul etmiş olduğu ateşkes şartlarını reddetmesine rağmen Trump’ın bu duruma tepki göstermemesi ise “taviz” olarak değerlendiriliyor.
Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada Trump ve Putin’in görüşmede savaşın kalıcı bir barış anlaşmasıyla sona erdirilmesi ve ABD-Rusya ilişkilerinin güçlendirilmesi konularını ele aldığı belirtildi. Her iki liderin de çatışmanın bitirilmesi gerektiği konusunda hemfikir olduğu vurgulanırken “enerji ve altyapıya yönelik ateşkes” ile Karadeniz’de denizcilik faaliyetlerine dair görüşmelerin derhal başlaması konusunda anlaştığı kaydedildi. Açıklamada müzakerelere devam edileceği ve kapsamlı bir ateşkese ulaşmanın hedeflendiği ifade edilirken kalıcı barış sağlandığı takdirde büyük ekonomik fırsatlar ve jeopolitik istikrarın mümkün olabileceği dile getirildi.
Trump yönetimi ilk planda geçici bir ateşkes sağlayarak müzakerelerin sürdürülebilmesi için uygun bir barış zemini hazırlamaya çalışıyor. Rusya ve Ukrayna arasında henüz doğrudan görüşme yapılmamış olsa da ABD temsilcileri iki ülke yetkileriyle görüşmeler yaparak ihtilafları gidermeye çalışıyor. Trump-Putin görüşmesine hazırlık olarak Beyaz Saray özel temsilcisi Steve Witkoff, geçen hafta Moskova’da Putin ile görüşerek ateşkes teklifini ele almıştı. Dışişleri Bakanı Rubio da Suudi Arabistan’da üst düzey Ukraynalı yetkililerle bir araya gelerek ateşkes çerçevesini müzakere etmiş ve Ukrayna’nın bir ay süreli “geçici ateşkes” konusuna sıcak baktıklarını duyurmuştu.
Müzakerelerin sağlıklı bir biçimde yürütülmesi için öncelikli olarak çatışmaların durması gerektiğini belirten ABD yönetimi Ukrayna’nın olası toprak tavizleri ve NATO üyeliğinden vazgeçme ihtimalini içeren kritik konuların görüşülmesini sonraya bırakmak istiyor. Ateşkesin geçici olarak 30 günle sınırlandırılması, tarafların niyetlerini test etmeye yönelik bir adım niteliğinde görülüyor. Mutabakat sağlanması hâlinde bu sürenin uzatılmasının mümkün olabileceği düşünülüyor. Bu dönem, insani yardımların ve esir değişimlerinin hızla yapılmasını, aynı zamanda kalıcı bir barışın koşullarının müzakere edilmesini kolaylaştırmayı hedefliyor.
Trump ve Putin arasındaki telefon görüşmesinde elde edilen en somut kazanım Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırılarını kısmen durdurmayı ve enerji altyapısını hedef alan operasyonları 30 günlüğüne durdurmayı kabul etmesi oldu. Beyaz Saray yapılan görüşmenin temel amacının “barışa yönelik ilk somut adımı atmak” olduğunu vurgulayarak, enerji ve sivil altyapıya ilişkin saldırıların en azından bir süreliğine askıya alınacak olmasını umut verici bir gelişme olarak sundu. Kremlin ise bu gelişmeyi olumlu bir adım olarak nitelendirerek Rus askerlerinin ilgili emirleri derhal yerine getireceğini belirtti.
Putin görüşmede temkinli ve pragmatik bir yaklaşım sergiledi. Trump’ın önerdiği 30 günlük “sınırlı ateşkes” kapsamında Ukrayna’daki enerji santralleri ve sivil altyapıya yönelik saldırıların durdurulmasını onaylayan Putin, bu doğrultuda Rus ordusuna talimat vereceğini belirtti. Karadeniz’de deniz taşımacılığının güvenliğine yönelik müzakerelerin başlamasına da olumlu yaklaşan Putin, işgal altındaki Ukrayna topraklarından çekilmek ya da bu bölgeler üzerindeki Rus taleplerinden vazgeçmek konusunda ise herhangi bir işaret vermedi.
Putin, geçen hafta yaptığı açıklamada ABD’nin önerdiği ateşkes planına genel olarak destek verdiğini söylemiş ancak bu desteğin “nüanslar” içerdiğine ve birçok ayrıntının çözülmesi gerektiğine vurgu yapmıştı. Rus yetkililer ise ABD’nin ateşkes önerisinin Rusya’ya hiçbir şey sunmadığını belirtirken ateşkesin nasıl uygulanacağı ve hangi koşullar altında uzatılacağı gibi konuların netleştirilmesi gerektiğinin altını çizmişti. Putin, Ukrayna’nın NATO’ya üyeliğinden kesinlikle vazgeçmesinin ateşkes veya kalıcı barış için önkoşul olduğunu sıklıkla dile getirmişti.
Rusya’nın kalıcı bir ateşkes veya savaşı tamamen sona erdirme yönünde herhangi bir taahhütte bulunmaması, Moskova’nın süreci kontrol altında tutarak kendine manevra alanı sağlamak istediği şeklinde yorumlanıyor. Putin’in koşullarına bakıldığında, Ukrayna’nın NATO üyeliğinden vazgeçmesi ve askerî kapasitesini sınırlandırmasının yanı sıra ateşkes süresince mobilizasyon veya silahlanma hamlelerine girişmemesi yönündeki talepler dikkat çekiyor. Uzmanlar, Rusya’nın bu geçici ateşkes taviziyle uluslararası baskıyı hafifletmeyi umduğunu ancak uzun vadeli stratejik çıkarlarından ödün vermediğini vurguluyor. Putin’in kısa süreli saldırı durdurma adımı bölgedeki gerilimi bir süreliğine düşürse bile, Ukrayna’nın NATO politikaları ve AB’nin yaptırımlar konusundaki tutumu gibi unsurlar, bu ateşkesin kalıcı bir barışa evrilip evrilemeyeceğini belirsiz bırakıyor.
Görüşmenin ardından Fox News’a açıklamalarda bulunan Trump, enerji altyapısına yönelik saldırıların derhal ve tam biçimde durmasını istediğini, nihai hedefinin “kalıcı bir ateşkesi ve savaşı bitirmek” olduğunu belirtti. Trump’ın, Rusya’ya yönelik yaptırımları hafifletme ve diplomatik ilişkileri yeniden güçlendirme vaadiyle Moskova’yı masaya çekmeyi umduğu ileri sürülüyor. Ancak bu politikayı eleştiren bazı kesimler, Rusya’nın ödüllendirilerek müzakerelerde elini daha da güçlendirebileceğinden kaygı duyuyor. Ukrayna’nın toprak bütünlüğünden taviz vermeye zorlanabileceğine dair endişeler de sıkça dile getiriliyor.
Ukrayna yönetimi ise Rusya ile gerçekleşecek herhangi bir müzakerenin ancak ülkenin uluslararası tanınmış sınırlarının korunması ve Rus askerî güçlerinin çekilmesi koşuluyla kalıcı barışa dönüşebileceğini savunuyor. Zelenski söz konusu ateşkesin kapsamı ve kalıcılığı hakkındaki kaygılarını dile getirirken Kiev yönetimi, Rusya’nın bu 30 günlük süreyi kendi askerî yapılanmasını güçlendirmek ve eksiklerini tamamlamak için kullanacağından endişe ediyor. Ukrayna’nın müzakere masasında etkin bir şekilde temsil edilmesi gerektiğini savunan Zelenski, “Avrupa’nın da dâhil olmadığı bir barış anlaşmasının sürdürülebilir olamayacağını” her fırsatta yineliyor. Avrupalı liderler kendi güvenlikleriyle doğrudan ilintili olan bu çatışmanın çözümünde diplomatik girişimlerin dışında bırakılmaya itiraz ediyor.
Kiev yönetimi, Avrupa Birliği ülkelerinden ve NATO’dan aldığı askerî, ekonomik ve diplomatik desteği sürdürmek istiyor. Putin ise Rusya ile ABD’nin “Ukrayna meselesini” ikili olarak ele alabileceği yönünde bazı işaretler vererek Avrupa’yı denklemin dışında bırakmaya çalışıyor. AB üyeleri, Rusya’ya karşı yaptırımların gevşetilmesine sıcak bakmıyor ve Ukrayna’nın kendi geleceğine dair kararların merkezinde olması gerektiğini savunuyor. “Avrupa masada olmalı” diyen birçok Avrupalı lider, savaşın kıtadaki güvenlik mimarisine uzun vadeli etkilerinin altını çiziyor.
Trump-Putin görüşmesi, Rusya’da “kazanılmış bir zafer” olarak lanse edilirken uluslararası arenada farklı tepkilerle karşılandı. Moskova görüşmeyi, Putin’in Trump’ı kendi lehine yönlendirdiği ve hiçbir temel konuda taviz vermediği şeklinde yorumlarken Rusya’nın diplomatik üstünlük sağladığına dair bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Trump’ın Putin’i diplomatik bir aktör olarak tanıması da Avrupa’da ciddi bir rahatsızlık yaratıyor.
Görüşmeyi “bir hata” olarak nitelendiren Avrupalı devletlerde, Putin’in Ukrayna’daki eylemleri nedeniyle cezalandırılması gerekirken, Trump’ın diyalog girişimiyle Putin’i ödüllendirdiği düşüncesi hâkim. Avrupa’daki bu rahatsızlık, Putin’in yaptırımlarla köşeye sıkıştırılması gerektiğini savunanların, Trump’ın pragmatik yaklaşımının Moskova’ya nefes alma alanı sunduğu yönündeki eleştirilerinden kaynaklanıyor. Bu durum, ABD ile Avrupa arasındaki stratejik ayrışmayı net bir şekilde ortaya koyuyor.
Uluslararası ilişkiler uzmanları da bu sürecin Trump açısından diplomatik bir başarı gibi gösterilebileceğini fakat asıl sınavın ilerleyen haftalarda verileceğini dile getiriyor. Trump’ın, Putin’i tam bir ateşkese ikna etme yolunda nasıl bir strateji izleyeceği merak ediliyor. Rusya, Ukrayna’nın askeri kapasitesini ve dış yardımları azaltmadan saldırıları tamamen sonlandırma niyetinde olmadığını ifade etmeye devam ederken bu durum, ateşkesin ömrünü riske sokan temel unsur olarak öne çıkıyor.
Bazı uzmanlar ise Trump’ın Putin’e karşı ılımlı davrandığını ve taviz verdiğini savunuyor. Dışişleri Bakanı Rubio geçen hafta yaptığı açıklamada Rusya’nın Ukrayna’nın kabul etmiş olduğu ateşkes anlaşmasını aynen kabul etmemesi durumunda “Rusya’nın gerçek niyetinin ortaya çıkacağını” belirtmişti. Nitekim Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham da, Putin’in Ukrayna ile aynı şartlarda ateşkesi kabul etmemesi durumunda Trump’a ’’maksimum baskı” politikasına dönmesini önereceğini ve Rus ekonomisini hedef alan bir yasa tasarısı üzerinde çalıştığını açıkladı.
Trump’ın, Biden tarafından “parya” olarak nitelendirilen Vladimir Putin ile telefon görüşmesi yaparak onu diplomatik muhatap olarak kabul etmesi, hem Amerikan iç politikasında hem de uluslararası arenada farklı yankılar uyandırdı. Biden yönetimi, Putin’i Ukrayna’nın işgali nedeniyle küresel olarak dışlanmış bir figür olarak konumlandırmış, yaptırımlarla izole etmeye çalışmış ve onunla üst düzey temasları minimuma indirmişti. Trump’ın ise Putin ile doğrudan görüşmesi, bu politikadan keskin bir dönüş olarak göze çarpıyor.
Trump ile Putin arasında gerçekleşen telefon görüşmesi, ateşkes ve barış süreci açısından kritik ama muğlak bir eşik olarak değerlendiriliyor. Enerji ve sivil altyapıya yönelik saldırıların geçici olarak durdurulması, Ukrayna halkına kısa vadede bir nefes alma fırsatı sunacak olsa da kalıcı bir çözüm için tarafların güvenlik ve egemenlik konularında köklü uzlaşmalara varması şart gibi görünüyor. Rusya’nın Ukrayna’ya dış askerî yardımların kesilmesinde ısrar etmesi, Ukrayna’nın toprak bütünlüğü vurgusu, Avrupa’nın müzakere masasında aktif rol alma arzusu ve ABD’nin tek taraflı diplomatik hamleleri sürecin yönünü belirleyecek temel dinamikleri oluşturuyor.