Trump-Putin Hattı: Barışa Giden Yol mu, Oyalama Taktikleri mi?
Başkan Trump ile Rusya Devlet Başkanı Putin iki saat süren bir telefon görüşmesi gerçekleştirerek Ukrayna-Rusya savaşının sona erdirilmesi konusunda görüş alışverişinde bulundu. İki liderin Ukrayna-Rusya savaşında ateşkes, barış memorandumu hazırlığı ve ekonomik ilişkilerin normalleşmesi gibi konuları ele aldığı belirtildi. Görüşme, İstanbul’da geçtiğimiz hafta yapılan ve başarısızlıkla sonuçlanan Rusya-Ukrayna barış görüşmelerinin ardından gerçekleşti. Trump’ın doğrudan Putin’le temasa geçmesi ABD’nin çözüm sürecinden geri çekilme kararından vazgeçtiği şeklinde yorumlanırken, görüşme öncesinde Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski ve NATO liderleriyle ayrı ayrı görüşmelerde bulunması da Ukrayna’yı ve Avrupalı müttefikleri sürece dahil etme çabası olarak değerlendirildi.
Trump yönetimi, iki hafta önce Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşın çözümüne yönelik müzakere sürecinden çekilebileceklerini ve bir anlaşmaya varılamaması halinde arabuluculuk rolünü bırakabileceklerini duyurmuştu. Dışişleri Bakanlığı, barış çabalarına bağlı kalmakla birlikte, artık arabuluculuğu tarafların kendi inisiyatifine bırakmayı tercih ettiğini belirtmişti. Washington’ın müzakerelerden çekilme sinyali vermesi diplomatik çözüm arayışlarında yeni bir belirsizlik yaratarak süreci zora sokmuştu. Avrupa ülkeleri tarafından önerilen 30 günlük koşulsuz ateşkes çağrısının Rusya tarafından reddedilmesi sonrası Trump’ın yeniden devreye girerek Putin’le temasa geçmesi, ABD’nin çözüm sürecinde liderliğini sürdürme niyetinde olduğu şeklinde yorumlandı.
Görüşmenin “çok iyi” geçtiğini belirten Trump, Rusya ve Ukrayna’nın ateşkes görüşmelerine derhal başlayacağına ve barış sürecinin ekonomik teşviklerle desteklenmesi gerektiğine vurgu yaptı. Savaş sona erdiğinde Rusya’nın ABD ile büyük ölçekli ticaret yapmak istediğini ve bunun her iki ülke için büyük ekonomik fırsatlar yaratacağına dikkat çeken Trump, görüşmenin ardından Zelenski ve Avrupalı liderleri bilgilendirdiğini kaydetti. Trump, yeni seçilen Amerikalı Papa Leo XIV’ün de Vatikan’da müzakerelere ev sahipliği yapmaya istekli olduğunu duyurdu.
Putin ise Trump’ın iyimserliğinin aksine temkinli ve stratejik bir tutum sergiledi. Görüşmenin “bilgilendirici ve yapıcı” olduğunu belirten Putin, doğru anlaşmalara varılması halinde ateşkesin mümkün olacağını ve barışın ancak savaşın “temel nedenlerinin çözülmesiyle” geleceğini söyledi. Putin’in “temel nedenler” olarak dile getirdiği talepler, Ukrayna’nın silahsızlandırılması ve NATO ile bağlarının koparılması gibi Ukrayna’nın egemenliğini sınırlandıran koşullar içeriyor. Putin’in açıklamaları ve ateşkes için somut bir zaman çizelgesi vermemesi Rus pozisyonunda ciddi bir değişim olmadığını ve uzun vadeli stratejik hesaplarını sürdürdüğünü gösteriyor.
Zelenski ise ABD liderini Ukrayna’yı dışlamadan karar almamaya çağırdığını belirtti. Zelenski, Rusya’nın barışa hazır olduğunu göstermesi için önce ateşkes, ardından mahkûm takası ve Rus topraklarına götürülen Ukraynalı çocukların serbest bırakılması gerektiğini vurguladı. Putin’in Ukrayna’nın kendi topraklarından çekilmesi talebine ise kesin bir şekilde karşı çıktı ve bu konuda taviz vermeyeceğini ifade etti. Trump’ın bu Rus talebini kabul edip etmeyeceği sorusuna, Zelenski, “Bu mesele Trump ile ilgili değil. Askerlerimizi kendi topraklarımızdan çekmeyeceğiz. Bu benim anayasal yükümlülüğüm” diyerek, Ukrayna’nın egemenlik ve toprak bütünlüğü konusundaki kararlı duruşunu ortaya koydu.
Trump’ın göreve gelmesinden bu yana Putin’le yaptığı üçüncü telefon görüşmesini sonrasında çatışmaların durmayacağı ve ABD’nin Moskova üzerindeki baskısının azalacağı konuşuluyor. Putin bu görüşmede ciddi bir taviz vermeden diplomatik avantaj sağlamış durumda. Putin’in Trump’a sunduğu “barış memorandumu” önerisinin müzakereleri uzatarak Ukrayna’yı daha savunmasız hale getirme stratejisine hizmet edeceği düşünülüyor. Önceki görüşmelerde öne sürülen 30 günlük acil ateşkes planının Ukrayna tarafından kabul edilirken Rusya’nın reddetmesi, Putin’in Trump’ı oyalamaya çalıştığı şeklinde yorumlanmıştı.
Trump’ın daha önce Putin’e karşı kullandığı sert söylemden geri adım atması ve görüşmede ekonomik ilişkilerin normalleşmesi üzerinde durması, Avrupa ve Ukrayna tarafından endişeyle karşılandı. Avrupa Birliği yetkilileri, Trump’ın bu tutumunun Rusya’ya yönelik mevcut yaptırımların etkisini azaltabileceği görüşünde. Bu durumun Avrupa’nın Ukrayna’ya desteğini sürdürmek için alternatif stratejiler geliştirme zorunluluğunu ortaya çıkardığı vurgulanıyor. Putin’in mevcut pozisyonunun ve taleplerinin sürdürülebilir bir barışın önündeki en büyük engeller olduğunu belirtiliyor.
ABD, Avrupa ve bölge ülkeleri ateşkes sağlanması için yoğun çaba sarf ediyor ancak bir yandan müzakereler sürerken diğer yandan cephede çatışmalar devam ediyor. Rus güçleri stratejik bölgelerde ilerleme kaydederken, Ukrayna ordusu savunma yapmaya ve karşı taarruzla yanıt vermeye çalışıyor. Türkiye’nin yoğun diplomatik çabaları ile geçen hafta İstanbul’da gerçekleşen Rusya-Ukrayna barış müzakerelerinde Ukrayna heyeti derhal ateşkes talebinde bulunurken, Rusya uzun vadeli barışın sağlanmasını hedeflediğini belirtmiş ve 2022’de üzerinde çalışılan barış antlaşması taslağının güncellenerek müzakerelerin bu temel üzerinden sürdürülmesini istemişti. Tarafların doğrudan iletişim kurduğu ilk platform olan İstanbul görüşmeleri savaşın sona erdirilmesi için önemli bir diplomatik adım olarak değerlendirildi. Görüşmelerden somut bir ateşkes kararı çıkmasa da Rus ve Ukraynalı temsilciler, iki ülkenin 1.000’er mahkûmun takas edilmesi ve nihai bir ateşkes için temasların sürdürülmesi konusunda anlaştığını kaydetti.
Trump ve Putin arasında gerçekleşen telefon görüşmesi, Ukrayna-Rusya savaşında diplomatik çözüm umutlarını canlı tutsa da taraflar arasındaki derin uçurum, kalıcı barış için somut adım atılmasını güçleştiriyor. Trump’ın ekonomik işbirliği önerileri ve ateşkes çağrısındaki iyimserliği, Rusya’nın stratejik sabrı ve uzun vadeli hedefleri karşısında yetersiz kalıyor. Putin’in temel taleplerinden geri adım atmaması ve Zelenski’nin Ukrayna’nın egemenlik haklarını koruma konusundaki kararlı duruşu, çözüm müzakerelerinin uzun ve zorlu geçeceğini gösteriyor. ABD’nin müzakere sürecinde aktif rolünü sürdürme kararı, Avrupa ve NATO müttefiklerini sürece dahil etme çabalarıyla birleştiğinde anlamlı görünse de diplomatik belirsizlik ve sahadaki çatışmaların devam etmesi kısa vadede ateşkes ihtimalini azaltıyor.