Trump Washington’da Ukrayna Zirvesi Düzenledi
Başkan Trump, Rusya-Ukrayna savaşına son verme arayışında diplomasi trafiğini hızlandırmış durumda. Geçtiğimiz hafta sonu Alaska’da Rusya Devlet Başkanı Putin ile yüz yüze görüşen Trump, hemen ardından Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy ve Avrupalı liderleri Beyaz Saray’da ağırladı. Pazartesi günü yapılan bu temaslarda önce Zelenskiy, ardından Avrupalı liderlerle görüşen Trump, günün sonunda Putin’le bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Görüşmelerde ateşkes olasılığı, Ukrayna’nın güvenliğine dair garanti arayışları ve Trump’ın arabuluculuğunda Putin ile Zelenskiy’nin bir araya gelebileceği üçlü zirve ihtimali öne çıkan başlıklar oldu.
Geçen hafta Alaska’da gerçekleşen Trump‑Putin zirvesi, savaşın seyrine dair yeni bir eşik niteliğindeydi. Trump, Putin’i ABD topraklarında ağırlarken, alana kırmızı halılar serildi. Görkemli bir zirve gerçekleştirilmesine rağmen görüşmelerde somut bir ilerleme sağlanamadı. Resmi bir anlaşma olmaksızın sona eren toplantının ardından konuşan Trump, barış sürecine “doğrudan müzakerelerle” devam etme yönünde bir paradigma değişikliğine işaret etti. Putin zirveyi sembolik bir zafere dönüştürürken birçok uzman zirvenin “Putin’e zaman ve alan kazandırdığı” değerlendirmesinde bulundu.
Putin’le Trump’ın görüşmesinin ardından Washington’da bu hafta düzenlenen zirve, uzun zamandır görülmemiş bir transatlantik birlik görüntüsüne sahne oldu. Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy’ye destek vermek üzere Fransa Cumhurbaşkanı Macron, İtalya Başbakanı Meloni, İngiltere Başbakanı Starmer, Finlandiya Cumhurbaşkanı Stubb, Almanya Şansölyesi Merz, NATO Genel Sekreteri Rutte ve Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen Beyaz Saray’da bir araya geldi. Trump’ın ev sahipliğinde gerçekleşen bu toplantı, Alaska’da Putin ile yapılan zirvenin hemen ardından ve olası bir Trump aracılığında Putin-Zelenskiy buluşması öncesinde yapıldığı için dikkat çekti.
Toplantının en önemli sonucu, Ukrayna’nın gelecekteki güvenliği için somut güvenlik garantilerinin bir barış anlaşmasının temel şartı olduğunun altının çizilmesi oldu. Avrupa liderleri, Rusya’nın ileride yeni bir saldırı girişiminde bulunmasını caydıracak güvenlik mekanizmalarının kurulması gerektiğini vurguladı. Trump ise ABD’nin bu süreçte “koordinasyon rolü” üstleneceğini belirterek, garanti sistemine doğrudan değil dolaylı bir katkı sunmayı tercih etti. Görüşmenin hemen ardından Trump’ın Putin’i araması, barış görüşmelerinde “arabulucu” kimliğini öne çıkarmaya çalıştığını gösterdi.
Ancak zirvenin barışa giden yolu gerçekten açıp açmayacağı belirsizliğini koruyor. Uzmanlar, zirvenin görüntü açısından “çok iyi geçtiğini” kabul ederken, asıl ölçütün önümüzdeki günlerde atılacak adımlar olacağını belirtiyor. Trump’ın kendisini barış mimarı olarak konumlandırma çabası, Avrupalı müttefiklerin transatlantik birliği koruma isteğiyle birleşmiş olsa da Moskova’nın talepleri ve Ukrayna’nın kırmızı çizgileri sürecin kolay ilerlemeyeceğini gösteriyor. Dolayısıyla zirve diplomatik bir başlangıç olarak anlamlı olsa da somut sonuçlar ortaya çıkana kadar daha çok bir “iyi niyet gösterisi” olarak kalabilir.
Washington’daki ikinci Trump-Zelenskiy zirvesi, şubat ayında yaşanan gerginliğin aksine daha farklı bir atmosferde geçti. Bu kez diğer Avrupalı liderlerinin de hazır bulunması Avrupa’nın dayanışmasını göstermeyi ve Trump’ın Rusya’ya taviz vermesini önlemeyi amaçlıyordu. Trump-Putin zirvesinin ardından gelen bu toplantı, Trump için diplomatik bir prestij kazanımı arayışını yansıtıyor. Alaska zirvesinde neredeyse hiçbir somut ilerleme sağlanmamış, özellikle Ukrayna topraklarının statüsü, savaş sonrası güvenlik garantileri ve olası bir Putin-Zelenskiy görüşmesi gibi kritik konular çözümsüz kalmıştı.
Avrupalı liderler, Putin’in “kapsamlı barış” adı altında müzakereleri uzatmayı ve NATO’nun Doğu Avrupa’daki varlığını sınırlamayı hedeflediğini düşünüyor. Bu nedenle Almanya ve Fransa, Trump’tan bir sonraki buluşmadan önce mutlaka ateşkes konusunda baskı yapmasını istedi ancak bu çağrı karşılık bulmuş görünmüyor. Putin’in Zelenskiy ile doğrudan görüşmeye yanaşmaması, kendi kamuoyunda zayıflık algısı yaratma kaygısından kaynaklanıyor. Öte yandan Trump’ın bu görüşmeyi ısrarla gündemde tutması, Nobel Barış Ödülü beklentisi ile kişisel motivasyonlarının da sürece yansıdığını gösteriyor.
Washington zirvesinden çıkan olumlu sonuçlardan biri, ABD’nin Ukrayna’nın güvenliği konusunda hava desteği sağlamak gibi daha somut adımlar atabileceğinin işaretini vermesi oldu. Trump, NATO dışında ama çok taraflı bir güvenlik mekanizması fikrini ortaya attı; Dışişleri Bakanı Rubio’nun başkanlığında kurulacak bir çalışma grubu, önümüzdeki günlerde somut öneriler hazırlayacak. Bu öneriler arasında Ukrayna’da uluslararası askerî varlık, güçlendirilmiş hava savunması ve ateşkesi denetleme mekanizmaları bulunuyor. Ancak Rusya’nın bu sürece vereceği tepki, planın ömrünü kısaltabilir. Dolayısıyla Ukrayna’nın ihtiyacı, yalnızca finansal ve teknik destekten ibaret olmayan, Rusya’nın yeniden saldırması durumunda caydırıcı olabilecek güvenlik garantileridir. Bunun da ancak ABD gibi nükleer güçlerin aktif katılımıyla güvence altına alınabileceği açıktır.
Diğer yandan olası bir Putin-Zelenskiy zirvesinin Türkiye’de gerçekleşme ihtimali yeniden gündeme geldi. Türkiye’nin hem Rusya hem de Ukrayna ile doğrudan iletişim kanallarını açık tutabilen nadir ülkelerden biri olması, Ankara’yı potansiyel bir arabulucu konumuna yerleştiriyor. Daha önce İstanbul’da yapılan müzakereler, taraflar arasında geçici de olsa diplomatik temasların kurulabileceğini göstermişti. Ancak böyle bir zirvenin gerçekleşmesi halinde dahi, tarafların temel taleplerinde büyük farklılıklar sürüyor: Moskova “güvenlik çıkarlarının” tanınmasını isterken, Kiev işgal altındaki topraklardan çekilme olmadan kalıcı barışa yanaşmıyor. Bu nedenle Türkiye’de düzenlenebilecek olası bir buluşma, daha çok sürecin yeniden canlandırılması ve diplomatik kanalların kapanmaması açısından sembolik bir önem taşıyabilir.
Bütün bu gelişmeler, savaşın sona erdirilmesi için yoğun bir diplomasi trafiğinin yürütüldüğünü, ancak kalıcı barışa giden yolun hala engebelerle dolu olduğunu ortaya koyuyor. Trump yönetimi kendisini sürecin merkezinde konumlandırmaya çalışırken, Avrupa liderleri transatlantik birliği koruma çabasında, Moskova ise kendi güvenlik taleplerini dayatıyor. Ankara’nın muhtemel rolü ise süreci canlı tutabilecek bir ara durak olarak öne çıkıyor. Ancak sahadaki güç dengeleri değişmedikçe ve tarafların temel taleplerinde gerçek bir esneme görülmedikçe, mevcut girişimlerin kalıcı bir çözümden çok diplomatik manevralar düzeyinde kalma ihtimali ağır basıyor.