Trump Yönetimi Başkente Asker Yolladı
Washington DC her 100 bin kişiye düşen 27 cinayet oranıyla dünyadaki en tehlikeli başkentlerden biri. 700 bin nüfuslu kentte 2023’te 274, 2024’te ise 187 cinayet kayıtlara geçti. Başkentin cinayet oranı ABD ortalamasının 5, Avrupa Birliği ortalamasının ise 40 kat üzerinde seyrediyor. Geçtiğimiz hafta kentte eski bir federal memurun saldırıya uğraması ve aracının çalınması, Başkan Trump’ın konuya dair açıklamaları Washington’daki yüksek suç oranlarını tekrar siyasetin gündemine taşıdı. Başkan Trump, Washington DC’de şiddetin arttığını iddia ederek, federal kolluk kuvvetlerinin başkent sokaklarında devriye görevine başlayacağını açıklamıştı.
Trump bu hafta açıkladığı planla başkentin güvenliğine el koymuş oldu. Beyaz Saray’ın açıkladığı plana göre, DC polis teşkilatının kontrolü 30 gün boyunca federal otoriteye devredilirken, FBI ajanları gece devriyesi görevine başladı ve Ulusal Muhafızlar da lojistik destek için görevlendirildi. Bunu takip eden saatler içerisinde Beyaz Saray’a birkaç kilometre mesafedeki Logan Circle’da bir cinayet daha işlendi. Trump’ın çizdiği “kan gölüne dönmüş başkent” portresine DC Metropol Polisi suç verilerini yayınlayarak cevap verdi ve geçtiğimiz seneye kıyasla bir iyileşme olduğunu ortaya koydu. Bu bağlamda, Trump’ın son hamlesi 2026 ara seçimlerinde Demokratların suç oranını önemsemediği algısını oluşturma çabasının yanı sıra, başkent üzerinde kurmaya çalıştığı siyasi hâkimiyetin bir yansıması olarak da değerlendirilebilir.
Washington DC’de şiddet suçları, özellikle pandemi sonrası yıllarda artış göstermişti. Ancak 2024’ten itibaren cinayet ve araç kaçırma vakalarında bir düşüş yaşandı. Hatta 2025’te kaydedilen 1.584 şiddet suçu, pandemiden önceki seviyelerin altına gerilemiş durumda. Benzer bir şekilde FBI raporları da başkentteki suç oranlarının geçtiğimiz yıllara oranla düştüğünü gösteriyor. Trump yönetimi, özellikle 14–17 yaş arası gençler arasında artan suç oranlarını öne çıkararak mevcut yargı sistemine yönelik de sert eleştirilerde bulunuyor. DC yasalarına göre, yetişkinler federal savcılar tarafından, reşit olmayanlar ise yerel savcılar tarafından yargılanıyor. Adalet Bakanlığı ise bu sistemin yetersiz kaldığını ve genç suçluların ceza almadan serbest bırakıldığını iddia ediyor.
Başkent Washington’u “çöp içinde”, “çete kontrolünde” ve “utanç kaynağı” olarak niteleyen Trump, görünürde bir güvenlik müdahalesi sunsa da arka planda sembolik bir güç gösterisi sergiliyor. Bu çıkışlar, bir yandan yaklaşan seçim sürecinde şehirlerdeki suç oranları üzerinden Demokratlara baskı kurma stratejisinin parçası olarak okunabilir. Diğer yandan, başkentteki idari yapının federal hükümetle olan özgün ilişkisi, Trump’a bu müdahale için teknik olarak yasal bir zemin sağlıyor. 1973 tarihli Özerklik Yasası kapsamında, başkentin güvenlik güçleri 30 gün süreyle federal kontrol altına alınabiliyor. Trump da bu kanuna atıf yaparak Washington DC Polis Teşkilatı’nın federal denetime alındığını ve şehrin kamu güvenliğini sağlamak amacıyla Ulusal Muhafız birliklerinin görevlendirildiğini belirtti. Bu süreçte, Adalet Bakanı Pam Bondi yerel polis gücünün başına getirildi. Trump, bu müdahaleyi “Washington’u geri alıyoruz” sözleriyle duyurdu. Beyaz Saray’ın yeni aksiyon planını sunarken kullandığı “özgürleştirme” söylemi ve Trump’ın açıklamaları, son gelişmelerin yalnızca bir güvenlik önlemi değil, aynı zamanda Demokratlara karşı yeni bir söylem üretme çabası olarak yorumlanabilir.
Pentagon Sözcüsü Kingsley Wilson, başkentte Trump’ın talimatıyla görevlendirilen 800 askerin tamamının belirlenen noktalara yerleştiğini ve görevlerine başladığını bildirdi. Söz konusu birliklerin silahsız olduğunu ve doğrudan gözaltı gibi kolluk yetkileri bulunmadığını vurgulayan Wilson, olası bir ihtiyaç durumunda bu tür görevleri yerine getirebilecek kapasiteye sahip olduklarını da sözlerine ekledi. Ancak federal hükümetin görevi devralması ile ilk gece, 850 federal kolluk görevlisinin katılımıyla gerçekleştirilen operasyonlarda 23 kişi tutuklandı. Suçlamalar arasında silah ve uyuşturucu bulundurma, cinayet, sarhoş araç kullanımı ve metro ücreti ödememek gibi çeşitli maddeler yer aldı. Şehir genelinde 70 evsiz kampı da kaldırıldı. Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt, evsiz kişilerin barınaklara ya da tedavi merkezlerine yönlendirildiğini, aksi halde para cezası ya da hapisle karşı karşıya kalabileceklerini belirtti.
Federal kuvvetlerin şehrin görece güvenli noktalarına konumlandırılması da ayrıca tartışma konusu oldu. Tarihsel olarak Washington’ın güneydoğusu, Anacostia bölgesi ve gece hayatının yoğun yaşandığı bazı caddelerin daha yüksek suç oranlara sahip olduğu biliniyor. Ancak Washington’a yönlendirilen federal kuvvetlerin Georgetown ve Capitol Hill gibi görece güvenli mahallelere gelmeleri, zaten güvenliğin üst düzeyde tutulduğu kamu binalarının önünde silahsız şekilde nöbet tutmaları, aslında bu kuvvetlerin suçla mücadele için şehre getirilmediği eleştirilerini beraberinde getiriyor. Zira Başkan Trump’ın atıf yaptığı çocuk çeteleri, silahlı yaralamalar ya da cinayetler şehrin merkezinden ziyade birkaç bölgesinde yoğunlaşıyor. Öte yandan lojistik olarak şehre yeni gelen kuvvetlerin, şehri bilmeden ya da soruşturmaların içinde yer almadan suçla nasıl mücadele edeceği sorusu da hala merak ediliyor.
Demokratlar ve yerel siyasetçiler, Washington’a el konmasını büyük tepki verdi. Demokratlar bu müdahaleyi bir “yetki gaspı” ve “anayasal ihlal” olarak değerlendirirken, Temsilciler Meclisi Azınlık Lideri Hakeem Jeffries, bu hamleyi Trump’ın “bir kral gibi davranma çabası” olarak nitelendirdi. Demokrat Temsilci Jamie Raskin ise durumu “uydurulmuş bir kriz” olarak tanımlayarak, Trump’ın 6 Ocak 2021’deki Kongre Binası baskınındaki ihmallerini hatırlattı ve kontrolün derhal sona erdirilmesini öngören bir yasa tasarısı sunacağını açıkladı. Washington Belediye Başkanı Muriel Bowser, Trump’ın açıklamalarına tepki göstererek şehrin kontrolünün hâlâ yerel yönetimde olduğunu vurguladı. Bowser, “Şehirde suçla mücadeleye yönelik yasal reformlar ve polis teşkilatını güçlendiren adımlar sayesinde 30 yılın en düşük suç oranına ulaştık” diyerek, Trump’ın söylemlerinin gerçekle bağdaşmadığını iddia etti. Ancak Demokratlar Bowser’in Trump karşısında yeterince sert durmadığını belirterek eleştirdiler.
Cumhuriyetçiler ise Trump’ın yanında saf tutarken Temsilciler Meclisi’ndeki Cumhuriyetçiler hızla harekete geçerek bu girişimi destekleyen adımlar attı. Temsilciler Meclisi Gözetim Komitesi Başkanı James Comer, Belediye Başkanı Muriel Bowser, Konsey Başkanı Phil Mendelson ve Başsavcı Brian Schwalb’ı Eylül ayında Kongre’ye çağıracağını duyurdu. Comer, D.C. Konseyi’nin “radikal ve suça hoşgörülü gündeminin” kamu güvenliğini tehdit ettiğini savundu Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson da dahil olmak üzere birçok Cumhuriyetçi isim, Trump’ın eylemlerini “başkenti temizleme” yönünde cesur bir adım olarak övdü.
Trump’ın Washington DC’ye yönelik müdahalesi, yalnızca bir güvenlik politikası adımı olarak değil, yaklaşan 2026 ara seçimleri öncesinde yürüttüğü siyasi stratejinin bir parçası olarak okunmalı. Suç oranlarına dair abartılmış söylemlerle Demokratları hedef alan Trump, bu hamlesiyle hem başkent üzerinde sembolik bir güç gösterisi sergiliyor hem de Kongre’deki Cumhuriyetçi çoğunluğu korumak için “hukuk ve düzen” söylemini yeniden sahaya sürüyor. Ayrıca bu müdahale, son dönemde kendi seçmen tabanında ortaya çıkan Epstein dosyası gibi tartışmalı başlıklar nedeniyle yaşadığı meşruiyet kaybını perdelemeye yönelik bir gündem değiştirme hamlesi olarak da değerlendirilebilir.