İsrail ve Hamas, Trump’ın Ateşkes Planının İlk Fazını Kabul Etti

İsrail ve Hamas geçen hafta Başkan Trump tarafından açıklanan 20 maddelik barış planının ilk fazını kabul ettiklerini duyurdu. İlk faz, ateşkesin yürürlüğe girmesi, İsrail güçlerinin kısmi çekilişi ve kalan rehinelerin serbest bırakılmasını kapsıyor. Gelişmeyi “Orta Doğu’da barışın başlangıcı” sözleriyle değerlendiren Trump, rehinelerin yakında özgür olacağını ve İsrail askerlerinin belirlenen hatlara çekileceğini belirtirken kimsenin zorla yerinden edilmeyeceğini kaydetti. Trump’ın kısa süre içinde bölgeyi ziyaret edeceği ve sınırlı sayıda ABD personelinin uluslararası bir ekiple ateşkesi ve yardım akışını koordine edeceği aktarılıyor. Planın uzun vadeli etkisi ise Hamas’ın silahsızlandırılması ve Gazze’nin yeniden inşası gibi maddelere bağlı görünüyor.
İlk faz, çatışmaların durması ve kısa zaman diliminde rehinelerin bırakılması olarak tarif ediliyor. Güven testi niteliği taşıyan bu aşamada İsrail’in Gazze içlerinden kademeli bir şekilde çekilmesi, buna karşılık Hamas’ın hayatta olanların yanında vefat edenlerin naaşlarını da iade etmesi bekleniyor. Karşı adım olarak İsrail’in yüzlerce tutukluyu serbest bırakacağı belirtilirken ateşkesle birlikte insani yardım konvoylarının herhangi bir engellemeyle karşılaşmadan sahaya girmesi planlanıyor. Süreç, savaşın “tamamen bitirilmesine” yönelik siyasi beyanlarla desteklense de sahada ihlallerin risk oluşturabileceği, bu nedenle uygulama denetiminin ve hızlı sorun çözümü mekanizmalarının kritik önemde olduğu vurgulanıyor.
Güvenlik mimarisinin sahada işlemesi için öncelikle İsrail’in geri çekileceği hatların harita üzerinde herkesin teyit edebileceği biçimde tanımlanmasının şart olduğuna dikkat çekiliyor. Bu hatla bağlantılı “tampon bölgenin” sınırları, süresi ve yetki paylaşımı netleşmeden ateşkesin kırılgan kalacağı belirtiliyor. Aynı çerçevede, Arap ülkelerinin omurgasını oluşturacağı Uluslararası İstikrar Gücü‘nün (ISF) kuvvet yapısı, devriye güzergâhları ve İsrail-Mısır sınırındaki koordinasyon usullerinin ayrıntılandırılması gerektiği vurgulanıyor.
Silahsızlanma başlığında ise sürecin yalnızca beyana değil, bağımsız doğrulamaya dayalı bir “söküm-depolama-imha” zinciriyle denetlenmesi gerektiği ifade ediliyor. Güvenlik uzmanları iki temel gerilim noktasının şimdiden belirginleştiğini aktarıyor: Hamas içinde “tam silah bırakma” konusundaki iç tartışmalar ve İsrail’in “tehdit tamamen ortadan kalkana dek güvenlik varlığını sürdürme” ısrarı. Bu nedenle hızlı işleyen bir şikâyet-arabuluculuk-yaptırım mekanizmasının, olası ihlallerin büyümeden yönetilmesi ve tarafların karşılıklı güveninin korunması açısından kilit bir sigorta görevi görebileceği belirtiliyor.
Trump’ın Gazze barış planında, Gazze’nin “Orta Doğu’nun Rivierası”na dönüştürülmesi fikri, önceki iddialı söylemlere rağmen, mevcut anlaşmada öncelikli bir hedef olmaktan çıkmış görünüyor. 20 maddelik plan kapsamında, Gazze’nin ekonomik olarak yeniden canlandırılması amacıyla “gümrüksüz ticaret bölgesi” modeli benimsenmiş durumda. Ancak daha önce gündeme gelen lüks turizm merkezi vizyonunun aksine, plan şu anda daha gerçekçi ve insani temellere dayanan bir yaklaşımı ön planda tutuyor. Katar, Suudi Arabistan ve ABD gibi aktörlerden sağlanması öngörülen 50 milyar dolarlık fon, öncelikli olarak altyapı, sağlık ve eğitim gibi temel hizmetlerin yeniden inşasına yönlendirilecek. Planın kısa vadeli hedefi barış ve istikrarı sağlamak olurken, Gazze’nin turistik dönüşümü ise belirsiz bir geleceğe ertelenmiş görünüyor.
Savaş sonrası “Gazze’yi kim yönetecek?” sorusuna da cevap aranıyor. Plana göre, Hamas’ın silahsızlanıp bölgeden çekilmesinin ardından, Gazze’nin idaresi nitelikli Filistinliler ile uluslararası uzmanlardan oluşacak apolitik ve teknokrat bir komiteye devredilecek. Bu yapı, insani yardımın dağıtımı, temel kamu hizmetlerinin sağlanması ve yeniden inşa sürecinin koordinasyonundan sorumlu olacak. Ekonomik canlanma ise “gümrüksüz ticaret bölgesi” modeli üzerinden sağlanmaya çalışılacak. Süreci, Donald Trump’ın başkanlığında oluşturulması öngörülen “Barış Konseyi” denetleyecek. Tony Blair gibi uluslararası isimlerin yer alacağı bu konsey, 50 milyar dolara kadar ulaşabilecek fon akışını yönetecek ve şeffaflık standartlarının uygulanmasını denetleyecek. Filistin Yönetimi’nin yolsuzlukla mücadele, kurumsal kapasitenin güçlendirilmesi ve güvenlik reformu gibi alanlarda ilerleme kaydetmesi halinde, yönetimin kademeli olarak devri ve iki devletli çözümün yeniden gündeme gelmesi mümkün olabilecek. Ancak bu geçiş sürecinde, dış aktörlerin veto mekanizmaları, yerel meşruiyet üretimi ve bağımsız denetimin işlerliği gibi unsurlar kırılganlık yaratan başlıca faktörler arasında yer alıyor.
Anlaşmanın sağlanmasında Türkiye, Katar ve Mısır gibi ülkelerin de önemli katkı sağladığı belirtiliyor. Trump’ın Gazze barış planında arabulucu olarak dolaylı görüşmeleri kolaylaştırırken Hamas ve İsrail arasındaki müzakerelerde iletişim kanalı sağladılar. Türkiye, Hamas’ın siyasi kanadı ve İsrail’le kurduğu temaslar üzerinden mesaj trafiğini hızlandıran bir mekik diplomasisi yürüttü ve Kahire turlarında Katar ve Mısır’la ortak arabuluculuk zemini oluşturarak rehine takası takvimine ilişkin güvencelerin metne girmesine yardımcı oldu. Türkiye, ayrıca “uygulama” safhasına da aktif katılım sağlayacağını duyurdu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ankara’nın anlaşmanın maddelerini sahada izleyecek bir “görev gücü”ne katılmayı hedeflediğini ve Gazze’nin yeniden inşasına yardımcı olacaklarını vurguladı. Dışişleri Bakanlığı ise iki devletli çözüme giden ivmenin korunacağını, ateşkesin “titizlikle” uygulanmasını izleyeceklerini ve insani yardımın gecikmeden ulaştırılması gerektiğini bildirdi.
İsrail ve Hamas planın ilk fazını ilke düzeyinde olumlu karşılarken bazı farklılıklara vurgu yaptılar. İsrail’de anlaşmanın “rehineleri eve getiren” somut bir kazanım olarak algılandığı, bu nedenle merkez sağ ve muhalefet çevrelerinde temkinli destek gördüğü; buna karşın koalisyonun aşırı sağ kanadının, Hamas’ın zaman kazanacağı endişesiyle silahsızlanma ve geri çekilme başlıklarında sert itirazlar dile getirdiği belirtiliyor. Anlaşma, Netanyahu açısından dış baskıyı hafifleten, diplomatik yalnızlığı kısmen gideren ve iç kamuoyuna nefes aldıran bir “ara sonuç” görüntüsü üretiyor. Hamas tarafında ise, savaşın sona erdiği söylemi ile silahsızlanma ve yönetişimden dışlanma maddelerine dönük çekincelerin sürdüğü; rehinelerin bırakılmasının güvenlik koşullarına ve sahadaki insani erişime bağlandığı aktarılıyor. Ayrıca savaş sonrası düzenin kapsamlı müzakere ve Filistin içi uzlaşı olmadan kalıcılaşamayacağı vurgulanıyor. Bölgesel arabulucuların telkinleri karar süreçlerini hızlandırsa da meşruiyet üretimi ve sahadaki uygulama kapasitesi belirsizliğini koruyor.
Trump’ın barış planı, İsrail ve Hamas arasında ateşkes ve rehine takasıyla başlayan önemli bir adım olsa da uzun vadeli başarı Hamas’ın silahsızlandırılması, Gazze’nin yeniden inşası ve Filistin egemenliği gibi karmaşık meselelerin çözülmesine bağlı görünüyor. Tarafların ilk fazı kabul etmesi umut verici olsa da İsrail’in veto gücü ve Hamas içindeki direniş, planın kalıcı barıştan çok geçici bir mola olabileceği endişesini artırıyor.