Mamdani New York’ta Tarih Yazdı
ABD kamuoyunun uzun süredir gündeminde olan New York Belediye Başkanlığı seçimleri Salı günü sonuçlandı. Demokrat Parti’nin adayı Zohran Mamdani, New York’un ilk Müslüman Belediye Başkanı olarak tarihe geçti. Başkan Donald Trump başta olmak üzere Cumhuriyetçilerin ve merkez çizgideki Demokratların sert muhalefetine rağmen seçimleri kazanan Mamdani, yalnızca bireysel bir başarı elde etmekle kalmadı, aynı zamanda Demokrat Parti içerisinde etkisi giderek artan sosyalist ve ilerici hareket açısından da önemli bir zafer kazanmış oldu. Özellikle şehrin somut sorunlarına odaklanan kampanyasıyla dikkat çeken Mamdani’nin, seçim sürecinde verdiği vaatleri nasıl hayata geçireceği ise kendi siyasi kariyerinin geleceği açısından belirleyici olacak.
Yüzde 50’nin üzerinde oy alarak başkan seçilen Mamdani, en yakın rakibi eski New York Valisi Andrew Cuomo’ya yaklaşık 9 puan fark attı. Mamdani, 1960’lardan bu yana New York’ta bir belediye başkanının aldığı en yüksek oy oranına ulaşarak dikkat çekici bir zafer elde etti. Seçimlerde 2 milyonu aşkın seçmen sandık başına giderken, bu sayı bir önceki seçime kıyasla neredeyse iki katına çıktı. Katılım oranındaki bu artışın arkasında, Mamdani’nin ücretsiz kreş, ücretsiz toplu taşıma ve kira kontrolü gibi vaatleriyle özellikle gençleri ve ekonomik açıdan zorlanan kesimleri mobilize etmesinin etkili olduğu düşünülüyor.
Seçimlerin bir diğer önemli yansıması ise Demokrat Parti’nin iç dinamiklerinde görüldü. Mamdani, geleneksel Demokrat seçmen kitlesinin ötesine geçerek kendine ait güçlü bir taban oluşturmayı başardı. Özellikle uzun süredir dışlanmış hisseden genç seçmenlerden büyük destek almasının yanı sıra, göçmen topluluklarla da sağlam bağlar kurmayı başardı. Merkez Demokrat figürlerden kayda değer bir destek almadan bu başarıya ulaşması, New York’ta partinin ilerici kanadının etkisini gösterdi.
Demokrat Parti ön seçimlerinde kaybetmesine rağmen arkasında fon desteğiyle seçimlere bağımsız aday olarak katılan Andrew Cuomo, seçim kampanyasının son haftalarında Cumhuriyetçi seçmenleri kazanma stratejisine yöneldi. Fox News gibi muhafazakâr medya kurumlarına yaptığı açıklamalarda Zohran Mamdani’yi sert biçimde hedef alan Cuomo, bu çıkışlarıyla Trump’tan da destek aldı. Ancak bu strateji, muhafazakâr bölgelerde sınırlı bir başarı sağlasa da genel seçim sonuçlarını değiştirmeye yetmedi. Bu süreçte anketlerde yaklaşık %15 oy potansiyeline sahip olduğu ölçülen Curtis Sliwa’nın destekçilerinin büyük bir kısmının Cuomo’ya yönelmesi de beklenen etkiyi yaratmadı. Bir dönem Demokrat Parti’nin başkan adayı olarak adı geçen Andrew Cuomo, böylece arka arkaya ikinci büyük seçim yenilgisini yaşamış oldu. Cuomo’yu destekleyen milyarderlerin finanse ettiği lobi grupları, Mamdani’yi itibarsızlaştırmak amacıyla 40 milyon dolardan fazla bir harcama gerçekleştirdi. Ancak bu çabalar, kamuoyunda elitlerin halkçı bir adaya karşı yürüttüğü organize bir karalama kampanyası olarak algılandı. Özellikle Mamdani’yi 11 Eylül saldırılarıyla ilişkilendirmeye çalışan reklamlar, seçmenlerin geniş kesimlerinde tepkiyle karşılandı. Mamdani ise bu saldırıları kendi lehine çevirmeyi başardı.
Mamdani’nin zaferiyle birlikte şimdi gözler seçim sürecinde verdiği vaatlere odaklandı. Mamdani’nin sosyal refah politikaları arasında en iddialı vaadi, 6 haftalıktan 5 yaşına kadar olan tüm çocukları kapsayacak ücretsiz çocuk bakım hizmeti sunmak. Yıllık maliyeti 6 milyar doları bulabilecek bu kapsamlı proje, yalnızca kamuoyu desteğini değil, aynı zamanda eyalet meclisinin onayını da gerektiriyor. Bu durum, vergi artışı gibi finansman kaynakları üzerine tartışmaları gündeme taşıyor. Mamdani’nin bir diğer dikkat çekici vaadi ise yaklaşık 1 milyon kiralık konutta kira artışlarını dondurmak oldu. Bu öneri, şehirde uzun süredir devam eden kira kontrolü tartışmalarını yeniden canlandırdı. Mamdani’nin bu konuda etkili olabilmesi için belediye bürokrasisinde kilit pozisyonlara yeni atamalar yapması bekleniyor. Öte yandan, 200 bin uygun fiyatlı konut inşa edilmesi gibi daha yapısal çözümler ise orta ve uzun vadeli, çok aktörlü bir süreci gerektiriyor.
Geçmişte “polisi teşkilatını kapatma” sloganını benimsemiş olan Mamdani, artık daha pragmatik bir çizgi izliyor. Polis teşkilatını toptan karşısına almak yerine, mevcut yetkililerin görevde kalmasını desteklemesi ve geçmişteki açıklamaları için özür dilemesi, siyasi gerçekçilik temelinde bir dönüşümü yansıtıyor. Bununla birlikte, kamu güvenliği konusunda alternatif modeller üretmeye de devam ediyor. Örneğin, kriz anlarında polis yerine ruh sağlığı uzmanlarının müdahale etmesini sağlayacak yeni bir “Toplum Güvenliği Birimi” kurma hedefi, bu yaklaşımı yansıtan bir vaat olarak yorumlanabilir.
Mamdani, seçim zaferinin ardından yaptığı konuşmada bu vaatlerine değinmesinin yanı sıra önemli siyasi mesajlar da verdi. “Ben gencim, Müslümanım, demokratik sosyalistim ve bunların hiçbirinden dolayı özür dilemiyorum” ifadelerini kullanan Mamdani kendisini de göçmen olarak tanımlayarak göçmenleri de kapsayan bir dil kullandı. Filistin’e verdiği destek nedeniyle kampanya sürecinde sıkça antisemitizm suçlamalarına maruz kalan Mamdani, zafer konuşmasında New York’taki Yahudi toplumuna yönelik açık bir dayanışma mesajı vererek bu eleştirilere doğrudan yanıt verdi.
Uzun süredir gündemde olan seçimlere ulusal ölçekte de farklı reaksiyonlar verildi. Seçim süreci boyunca Mamdani’nin en önemli destekçilerinden biri olan Bernie Sanders, zaferi “modern Amerikan tarihinin en büyük siyasi sürprizlerinden biri” olarak tanımladı. Demokrat Parti’nin ilerici kanadının yükselen yıldızı Alexandria Ocasio-Cortez (AOC) de Mamdani kampanyasına ilk günden itibaren destek vermişti. AOC, zafer konuşmasında da Mamdani’nin yanında yer aldı. Demokrat Parti’nin ilerici kanadı bu süreçte New York sahnesinde ön plandayken, partinin merkezci ve statükocu figürleri daha temkinli bir tutum benimsedi. New York’u temsil eden önemli bir isim olan Senato Azınlık Lideri Chuck Schumer, seçim sonuçlarının ardından Mamdani’nin ismini doğrudan anmaktan kaçınırken sonuçları daha çok Trump karşıtlığı çerçevesinde değerlendirmeyi tercih etti. Temsilciler Meclisi Azınlık Lideri Hakeem Jeffries ise Mamdani’ye ancak kampanyanın son aşamasında destek verdi. Seçim sonrası yaptığı açıklamada ekonomik konulara odaklanırken, Mamdani’nin ideolojik duruşuna değinmemeye özen gösterdi.
Cumhuriyetçi cephede ise Mamdani’ye yönelik eleştiriler seçim sonrası da devam etti. Özellikle sosyal medya üzerinden yapılan bazı paylaşımlar, İslamofobik olarak nitelendirilebilecek ifadeler içerdi. Mamdani’nin zaferi ile 11 Eylül saldırıları arasında provokatif bağlantılar kuruldu. Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson, Mamdani’nin seçilmesini “ülke tarihindeki en büyük sosyalist zafer” olarak tanımlarken, bu durumu Amerikan halkı için bir “kaybediş” olarak yorumladı. Johnson ayrıca Demokrat Parti’nin giderek radikalleştiğini öne sürdü.
Bu noktada en kritik isimlerden biri de Başkan Trump oldu. 1 Ocak 2026 itibariyle New York Belediye Başkanlığı görevine başlayacak olan Zohran Mamdani’yi bekleyen en büyük zorluklardan biri, Başkan Donald Trump’ın doğrudan hedefi haline gelmesi. Trump’ın Mamdani’yi “komünist” olarak yaftalaması ve federal fonları kesme tehdidinde bulunması, sadece kutuplaşmayı değil, aynı zamanda yerel ve ulusal düzeyde yetki çatışmalarını da gündeme getirebilir. Mamdani ise bu gerilim karşısında hem hukuki yolları hem de diyalog kanallarını açık tutacağını belirtti.
Zafer konuşmasında Trump’a doğrudan eleştiriler yönelten Mamdani, ertesi gün yaptığı açıklamada ise işbirliğine açık olduğunu ifade ederek daha uzlaşmacı bir ton benimsedi. Trump ise seçim sonrası yaptığı açıklamada, Mamdani’nin konuşmasını “çok öfkeli” bulduğunu söyledi ve belediye başkanının federal düzeyde destek alabilmesi için “ABD Başkanı ile iyi geçinmesi gerektiğini” belirtti. Bu karşılıklı açıklamalar, önümüzdeki dönemde Washington ve New York arasında zaman zaman sertleşebilecek bir gerilimin ipuçlarını veriyor.
Zohran Mamdani’nin elde ettiği seçim zaferi, yalnızca bireysel bir siyasi yükseliş olarak değil, aynı zamanda seçmen tabanının güçlü bir politik mesajı olarak değerlendirilmelidir. Kampanya sürecinde hem Müslüman hem de göçmen kimliğini saklamayan, Filistin’e verdiği desteği açıkça dile getiren ve İsrail’in Gazze’de “soykırım” yaptığını ifade eden Mamdani, bu yönüyle yalnızca yerel meseleleri değil, küresel adalet taleplerini de gündeme taşıdı. Trump karşıtlığı ve Demokrat Parti’nin merkez siyasetine duyulan memnuniyetsizlikle birleşen bu profil, yüksek katılımlı seçimlerde geniş bir destekle karşılık buldu. Mamdani’nin zaferi, Demokrat Parti içindeki ilerici kanadın güçlenmesini temsil ettiği kadar, Amerikan siyasetinde Müslüman, göçmen ve sosyalist kimliklerin artık daha görünür ve etkili hale geldiğinin de bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Bu bağlamda seçim sonucu, sadece Trump’a tepkiyle sınırlı olmayan, çok katmanlı bir toplumsal dönüşümün işareti olarak okunabilir.