ABD’den İsrail’in Gazze Harekâtına Destek
Geçen hafta Katar’da Hamas müzakerecilerini hedef alan bir saldırı gerçekleştirerek diplomatik çabalara büyük bir darbe vuran İsrail, pazartesi günü Gazze’nin tamamen işgali için kara harekâtı başlatarak bölgedeki gerilimi iyice tırmandırdı. Uluslararası tepkilere aldırmayan Netanyahu yönetimi işgal planını devreye sokarken harekata destek veren Washington ise operasyonun hızlı ve kesin bir şekilde sonuçlanmasını istiyor. Körfez ülkeleri saldırıları sert ifadelerle kınarken, Avrupalı devletlerden de kaygı dolu açıklamalar geliyor. BM komisyonu İsrail’in Gazze’de soykırım suçu işlediğine dair kapsamlı bir rapor yayınlarken İnsani yardım kuruluşları da kritik seviyelere ulaşan gıda ve sağlık krizinin bu işgal harekâtıyla birlikte çok daha ağırlaşabileceği uyarısında bulunuyor.
İsrail’in Gazze’ye yönelik kara harekâtı, ağustos ayında güvenlik kabinesinden onay verilmesiyle birlikte yoğun bir hazırlık sürecinin ardından başlatıldı. İsrail ordusu, savaş boyunca Gazze Şehri’ne defalarca geniş çaplı saldırılar düzenleyerek kitlesel yerinden edilmeye ve büyük yıkıma yol açmıştı. Bu kez farklı olarak kentin tamamen kontrol altına alınması hedefleniyor. İsrail ordusu, kentte 2.000-3.000 kadar Hamas askeri kaldığını ve tünellerin hâlâ kullanıldığını tahmin ediyor. Hamas ise artık çoğunlukla küçük gruplarla gerilla tarzı saldırılar yapabiliyor. Harekat öncesinde yaklaşık 1 milyon kişinin yaşadığı Gazze’den son bir ayda İsrail kaynaklarına göre 350.000, BM tahminlerine göre ise 220.000 kişi ayrıldı. Yüzbinlerce kişi ise hâlâ kuşatma altında. Operasyonun sonunda İsrail ordusunun, sahil boyunca uzanan şerit hariç, tüm Gazze Şeridi’ni kontrol etmeyi hedeflediği bildiriliyor.
Başkan Trump, İsrail’in Gazze Şehri’ne başlattığı kara harekâtına genel olarak destek verirken, açıklamalarında özellikle rehineler konusunu öne çıkardı. Hamas’ın elindeki rehineleri “kalkan olarak kullanmaması gerektiğini” belirten Trump, rehinelerin derhâl serbest bırakılması çağrısı yaptı. İsrail’in Hamas’ı yok etme hedefini paylaşan Trump, operasyonun uzaması durumunda insani krizin büyümesinin ABD’yi zor bir konuma sokacağının farkında olmasından dolayı bir yandan İsrail’e destek verirken diğer yandan harekâtın hızlı ve kesin bir şekilde sonuçlandırılması yönünde telkinlerde bulunuyor. Trump yönetiminin Gazze savaşına dair öncelikleri; kalan rehinelerin serbest bırakılması, Hamas’ın askeri kapasitesinin ortadan kaldırılması ve çatışmanın uzatılmadan sonlandırılması olarak belirtiliyor.
İsrail’in Gazze Şehri’ne yönelik kara harekâtını başlatmasından hemen önce Dışişleri Bakanı Rubio, Kudüs’e giderek Netanyahu ile görüştü. Ziyaret, Washington’un uluslararası alanda giderek yalnızlaşan İsrail’e desteğini gösteren kritik bir mesaj niteliğindeydi. Hamas heyetine yönelik Doha’daki saldırı Trump yönetimi içinde bile gerilim yaratmasına rağmen Rubio’nun bu ziyareti gerçekleştirmesi, ABD-İsrail ittifakının sarsılmaz olduğunu vurgulayan sembolik bir hamle olarak yorumlandı. Ziyaret, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Filistin’in devlet olarak tanınmasının tartışılacağı bir döneme denk geldiği için İsrail’e diplomatik açıdan da nefes aldırdı. Aynı zamanda Trump yönetiminin Katar aracılığıyla yürüttüğü arabuluculuk çabaları ile Netanyahu hükümetinin sert güvenlik yaklaşımı arasında denge kurma çabası da dikkat çekti.
Kudüs’te Netanyahu ile yapılan görüşmede, diplomatik çözüm ihtimalinin giderek azaldığı kabul edilse de kısa vadede bir ateşkes ve rehine anlaşması olasılığının hâlâ gündemde olduğu ifade edildi. Ancak Rubio’nun açıklamaları, Beyaz Saray’ın artık askeri çözümü de meşru bir seçenek olarak gördüğünü ve İsrail’in kara harekâtına tam siyasi destek verdiğini açıkça ortaya koydu. Ayrıca Batılı ülkelerin BM Genel Kurulu’nda Filistin’i tanıma girişimleri, Washington’un endişe duyduğu başlıca konulardan biriydi; Rubio bu adımların İsrail’den sert tepkiler doğuracağını ve barış sürecini daha da zorlaştıracağını dile getirdi. Rubio, Başkan trump’ın Netanyahu’yu Beyaz Saray’a davet ettiğini duyurdu. Netanyahu, BM Genel Kurulu’ndaki konuşmasının ardından 29 Eylül’de Trump ile görüşecek. Bu ziyaret, Trump’ın ocak ayında göreve başlamasından bu yana Netanyahu’nun dördüncü Washington ziyareti olacak.
BM Genel Kurulu haftası öncesinde çok sayıda müttefik ülkenin Filistin devletini tanıma yönünde adım atmaya hazırlanması, Gazze’de devam eden savaşın yarattığı insani krizle doğrudan bağlantılı görünüyor. İngiltere hükümeti, İsrail’in ateşkese yanaşmaması ve iki devletli çözüm yolunu kapatması halinde tanıma sürecini devreye sokacağını açıklarken, Fransa, Kanada, Avustralya ve Belçika gibi ülkeler de benzer adımlar için takvim hazırlıyor. Bu girişimler, sahadaki yıkıcı saldırılarla eşzamanlı olarak gündeme geldiği için, uluslararası toplumun İsrail’e baskı araçlarını çeşitlendirme eğilimini gösteriyor.
BM’de yüksek oy desteği bulan “Hamas’sız bir Filistin yönetimi” çağrısı da hukuken bağlayıcı olmasa da siyasi zeminde yeni bir ivme yaratarak iki devletli çözüm lehine güçlü bir irade ortaya koyuyor. İsrail’in Gazze Şehri’ne yönelik son kara harekâtı, bu tanıma dalgasını hızlandıran bir etken oldu. Uluslararası kamuoyu, sivillerin zorla yerinden edilmesi, kitlesel can kayıpları ve “soykırım” suçlamaları karşısında sembolik değil, somut siyasi tepkiler verme ihtiyacını daha acil hissetmeye başladı.
Birleşmiş Milletler Bağımsız Soruşturma Komisyonu’nun yayımladığı son rapor, İsrail’in Gazze’de yürüttüğü savaşın uluslararası hukukun tanımladığı soykırım eylemlerine büyük ölçüde uyduğunu ortaya koydu. Raporda, Filistinlilerin öldürülmesi, ciddi fiziksel ve ruhsal zarara uğratılması, topluluğun varlığını sürdüremeyeceği koşulların yaratılması ve doğumların engellenmesi gibi beş kriterden dördünün yerine getirildiğine dair kanıtlar sıralandı; ayrıca İsrailli siyasi ve askerî liderlerin açıklamaları “soykırım niyetinin” delili olarak gösterildi.
İsrail’in Gazze’ye yönelik kara harekâtı sadece askeri bir adım değil, aynı zamanda uluslararası sistemde diplomatik dengeleri sarsan ve hukuki tartışmaları derinleştiren bir dönüm noktası haline geldi. Operasyon sahada siviller için ağır bedeller yaratırken, BM raporları “soykırım” suçlamalarını güçlendirdi ve çok sayıda ülkenin Filistin’i tanıma yönünde adım atmasına ivme kazandırdı. Washington’un güçlü desteğine rağmen, İsrail’in artan yalnızlığı ve bölgesel öfke, bu savaşın yalnızca Gazze’nin geleceğini değil, aynı zamanda ABD-İsrail ittifakının uluslararası konumunu da belirleyecek bir sınav niteliği taşıyor.