ABD’nin Suriye Politikası Yeniden Şekilleniyor
Esad rejiminin devrilmesinin ardından Suriye’deki siyasi geçiş sürecine destek verdiğini açıklayan Biden yönetimi, Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) ile doğrudan temas kurduklarını duyurdu. Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, üst düzey diplomatların bulunduğu bir heyetin Cuma günü Şam’da HTŞ yetkilileriyle bir araya geleceği ve bunun Washington ile Suriye’nin fiili yeni yöneticileri arasındaki ilk yüz yüze ve resmi görüşme olacağı bildirildi. ABD, terör örgütü olarak tanımladığı HTŞ ile doğrudan temas kurduğunu ilk kez kamuoyu önünde teyit etmiş olurken Amerikalı diplomatlar on yılı aşkın bir süredir ilk kez Suriye’nin başkentini ziyaret ediyor.
Son dönemde yaşanan gelişmelerle birlikte Washington yönetimi Suriye politikasını yeniden şekillendirmeye başladı. Esad rejiminin ani ve beklenmedik bir şekilde devrilmesinin ardından daha önce “terör örgütü” olarak tanımladığı gruplarla dolaylı temaslardan doğrudan irtibata geçen Washington, Suriye’nin kontrolden çıkmasını istemiyor ve geçiş sürecinin hızlandırılması için bölgesel aktörlerle işbirliğini artırmayı tercih ediyor.
Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, Şam heyetinin “ülkelerinin geleceğine ilişkin vizyonları ve ABD’nin onlara nasıl destek olabileceği” konusunda “Suriye halkıyla doğrudan temas kuracağı” kaydedildi. Grubun ayrıca “Ürdün’ün Akabe kentinde ABD ve bölgesel ortaklar tarafından onaylanan geçiş ilkelerini görüşmek üzere” HTŞ temsilcileriyle bir araya gelmeyi planladığı belirtiliyor.
ABD’nin Suriye’deki yeni hükümetin tanınması ve desteklenmesi karşılığında bazı “ilkeler” dayattığı öne sürülüyor. Bu ilkelerin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararı doğrultusunda kapsayıcı ve temsil gücü yüksek bir hükümet kurulması, terör örgütlerine sığınak sağlanmaması, kimyasal silahların bertaraf edilmesi ve insan haklarının korunması gibi maddeleri içerdiği belirtiliyor. Bu ilkelerin benimsenmesi karşılığında ABD ve bölgesel ortaklarının, yaptırımların hafifletilmesi, uluslararası yardımların artırılması ve ekonomik destek paketlerinin devreye sokulması gibi teşvikler sunduğu kaydediliyor.
Dışişleri Bakanı Antony Blinken geçen hafta Ürdün’de düzenlediği basın toplantısında yaptığı açıklamada, Biden yönetiminin HTŞ ile doğrudan temas halinde olduğunu ve yapılan görüşmelerde yeni Suriye hükümetini potansiyel olarak tanıma ilkelerinin ele alındığını söylemişti. Bahsi geçen ilkeler, cumartesi günü Akabe’de düzenlenen acil bakanlar toplantısında ABD, Türkiye ve diğer ülkelerden oluşan bir koalisyon tarafından yayımlanan ortak bir bildiriyle duyuruldu. Blinken ortak bildirinin “Suriye’deki yeni geçici otoriteye ve taraflara birleşik bir mesaj gönderdiğini” kaydetti.
Uzmanlara göre Washington yönetimi bölge ülkelerinin Suriye’de ortaya çıkan yeni düzene destek vermesini istiyor. Suriyeli aktörlerle koordinasyon sağlarken yerel yapının çok parçalı niteliğini göz önünde bulunduran ABD hem iç dengeleri korumayı hem de dış müdahalelerin etkisini en aza indirmeyi hedefliyor. Suriye’nin yeni dönemde güvenli, kapsayıcı ve istikrarlı bir yönetime doğru geçiş yapmasını amaçlayan ABD diplomatik temasları yoğunlaştırmış durumda.
ABD’nin bölgedeki temel endişelerinden biri olarak Suriye’nin iç istikrarsızlığının radikal unsurlara zemin hazırlaması ihtimali gösteriliyor. IŞİD gibi örgütlerin zayıflayan devlet yapıları içinde yeniden güç kazanabileceğine dikkat çeken uzmanlar, Washington’un bu nedenle sahadaki silahlı gruplarla iletişimi önemsediğini belirtiyor. HTŞ gibi daha önce ABD tarafından “terörist” olarak sınıflandırılmış gruplara ulaşma çabasının, aslında güvenlik önceliklerinden ve istikrarlı bir geçiş arayışından kaynaklandığı ifade ediliyor.
ABD’nin Suriye politikasında insan hakları, azınlık grupların korunması ve insani yardımların etkin biçimde ulaştırılması konularının da önemli bir yer tuttuğu belirtiliyor. Washington yönetiminin yeni dönemde sadece siyasi değil, insani kriterleri de öne çıkararak Suriye’nin yeniden inşasına katkıda bulunmayı planladığını ileri sürülüyor. Bu kapsamda, ülkede uzun süredir saklı kalmış kimyasal silah stoklarının güvenli biçimde imha edilmesinin veya kontrol altına alınmasının da öncelikli hedeflerden biri olduğu iddia ediliyor.
ABD’nin Suriye’deki temel hedeflerinden biri olarak İran ve Rusya gibi aktörlerin etkisinin kısıtlaması gösteriliyor. Uzmanlar, Esad rejiminin devrilmesinin ardından oluşan güç boşluğunun İran ve Rusya’nın nüfuzunu azaltmak için bir fırsat olarak görüldüğü aktarılıyor. Bu doğrultuda ABD’nin, geçiş hükümeti kurulması sürecinde bölge ülkeleriyle eşgüdüm halinde çalıştığı, özellikle İran’a mesafe koyan Bağdat yönetimini cesaretlendirmeye gayret ettiği belirtiliyor. Aynı şekilde, Moskova’nın Suriye üzerindeki etki alanını daraltmak da Washington’un öncelikleri arasında sayılıyor.
Suriyeli Kürt güçlerin durumunun da ABD açısından ayrı bir önem taşıdığına dikkat çekiliyor. Uzun süredir ABD’nin desteğini alan Kürt gruplar, IŞİD’e karşı yürütülen mücadelede önemli bir aktör olarak görülüyordu. Şimdi ise geçiş sürecinde bu grupların statüsünün ve güvenliğinin nasıl sağlanacağı, ABD diplomasisinin hassas bir noktası haline gelmiş durumda. Ankara’nın bu gruplara yönelik tutumu ve bölgedeki diğer silahlı unsurlarla olası çatışma senaryolarının Washington’un yakından izlediği konular arasında yer aldığı kaydediliyor.
Suriye’de kurulacak olan yeni yönetimin niteliğinin de ABD için önemli bir tartışma alanı olduğu belirtiliyor. Bazı Arap ülkeleri, özellikle radikal eğilimlere sahip gördükleri grupların karar mekanizmalarında etkili olmasından kaygı duyarken geçiş sürecinde HTŞ gibi grupların rolünün sınırlı olması gerektiğini öne sürüyor. Buna karşılık, Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan gibi diğer bölgesel aktörlerin bu gruplara daha esnek yaklaşabileceği, yeni yönetimin daha geniş bir kesimi temsil etmesini teşvik edebileceği iddia ediliyor. Bu pozisyon farklılıklarının giderilebilmesi için ABD’nin uzlaştırıcı rolüne ihtiyaç duyulduğu ve Washington’un da bu minvalde çaba sarf ettiği kaydediliyor.
Diğer yandan İsrail’in Suriye’deki eylemlerine verilen yanıt ABD ve diğer bölge ülkeleri arasında bir anlaşmazlık noktası olarak ön plana çıkıyor. Suriye’ye saldırılar düzenleyen İsrail işgali altında tuttuğu Golan Tepeleri ile Suriye arasındaki “tampon bölgeye” de asker göndererek Birleşmiş Milletler’in 1974 tarihli anlaşmasını ihlal etmiş durumda. Aralarında Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün ve Katar’ın da bulunduğu Orta Doğu ülkeleri İsrail’in tampon bölgeyi ele geçirmesini toprak gaspı girişimi olarak nitelendirerek kınarken Washington yönetimi sessiz kalmayı tercih ediyor. Biden yönetimi İsrail işgalinin geçici olduğunu savunurken Trump’ın görevi devralmasından sonra İsrail işgalinin kalıcı hale gelmesinden endişe duyuluyor.
ABD’nin Suriye politikası giderek çok boyutlu, esnek ve şartlara uyum sağlayan bir şekle dönüşüyor. Esad sonrası dönemde ortaya çıkan boşluğu iyi değerlendirmek isteyen Washington, daha önce “terörist” olarak gördüğü gruplar da dahil olmak üzere farklı aktörlerle iletişim kurmaya çalışıyor. Bu stratejinin temelinde, Suriye’nin yeniden bir kaosa sürüklenmesini engellemek, bölgesel istikrarı güçlendirmek, terör örgütlerinin yeniden canlanmasına zemin bırakmamak ve bölge ülkeleriyle birlikte hareket ederek İran, Rusya gibi rekabetçi aktörlerin nüfuzunu sınırlamak olduğu ifade ediliyor.
ABD’nin Suriye politikasının yeni aşamasında, yerel geçiş hükümetlerinin inşa edilmesi, insan haklarının gözetilmesi, azınlıkların korunması, insani yardımların verimli yönetimi, kimyasal silahların imhası, İran ve Rusya’nın etkisinin sınırlanması, Kürt güçlerin güvenliğinin temini ve radikal örgütlerin yeniden güç kazanmasının önlenmesi gibi farklı hedefler belirlediği görülüyor. Bunların hayata geçirilmesinde, bölge ülkeleriyle kurulan diplomatik temaslar, uluslararası kuruluşlarla sürdürülen işbirliği ve sahadaki aktörlere sunulan teşviklerin belirleyici olacağı tahmin ediliyor.