İsrail Gazze’yi İşgal Harekâtını Başlattı
Gazze’de yaşanan insani kriz her geçen gün daha da kötüye giderken içerden ve dışardan gelen tepkilere aldırmayan İsrail yönetimi Gazze’yi işgal etmeye hazırlanıyor. Gazze Şehri’nin tamamen işgali için son onayı verdiğini duyuran İsrail Başbakanı Netanyahu, aynı zamanda Katar, Mısır ve ABD’nin arabuluculuğunda yürütülen ateşkes görüşmelerinin yeniden başlatılması talimatı verdiğini açıkladı. Netanyahu yönetimi bir yandan Gazze’yi işgal planlarını devreye sokarken diğer yandan çıkarları doğrultusunda diplomatik kanalları açık tutmaya çalışıyor. İsrail’in hamlelerine sessiz kalarak onay veren Başkanı Trump ise, İsrail’in kararını destekleyerek rehinelerin ancak Hamas tamamen yenildiğinde geri dönebileceğini savunuyor.
Netanyahu, hem uluslararası toplumun hem de İsrail kamuoyunun artan baskısıyla karşı karşıya. Neredeyse iki yıldır süren savaşın yorgunluğunu taşıyan yedek askerler ile toplumun büyük bir kesimi, bir ateşkes anlaşması yapılmasını talep ediyor. Buna rağmen Netanyahu, koalisyonundaki aşırı sağcı bakanların anlaşma yapılması halinde hükümeti terk etme tehdidiyle de karşılaşıyor. Dolayısıyla başbakan, hem dış hem de iç baskılar arasında giderek daralan bir siyasi manevra alanında hareket etmek zorunda kalıyor.
Netanyahu’nun son dönemde dile getirdiği “anlaşma planı”, kalan tüm rehinelerin serbest bırakılmasını, Hamas’ın askeri ve siyasi bir güç olarak tamamen tasfiye edilmesini ve Gazze’nin güvenlik kontrolünün İsrail’e bırakılmasını içeriyor. Ancak Gazze’deki rehinelerin aileleri, bu şartların gerçekçi olmaktan uzak olduğunu ve esasen bir anlaşmayı sabote etmeyi amaçladığını savunuyor. Bu yaklaşım, hem İsrail iç siyasetindeki kutuplaşmayı derinleştiriyor hem de ateşkes ihtimalini zayıflatarak çatışmaların daha da uzaması riskini artırıyor.
İsrail ordusunun savaşın devam etmesi halinde hem asker bulmakta hem de ordunun motivasyonunu korumakta ciddi zorluklarla karşılaşabileceği öne sürülüyor. Askeri yetkiliker, Gazze Şehri’nin işgalinin ilk aşamaları kapsamında son günlerde Cibaliye ve Zeytun bölgelerinde operasyon başlattığını açıkladı. Bu çerçevede 60 bin yedek askerin göreve çağrıldığı, 20 bin askerin ise görev süresinin uzatıldığı bildirildi. Ordunun hedefi, şehrin dış mahallelerinde operasyonel kontrolü pekiştirmek ve Hamas’a ait olduğu iddia edilen askeri altyapıyı ortadan kaldırmak. Ancak bu geniş çaplı seferberlik, hem Gazze’deki yıkıcı insani krizi derinleştirme riski taşıyor hem de İsrail iç kamuoyunda uzun süren savaşın maliyetine dair kaygıları artırıyor.
Operasyonun ikinci boyutu olarak İsrail, uluslararası yardım kuruluşları ve Gazze’deki sağlık yetkililerine, tıbbi ekipmanların Gazze Şehri’nden güney bölgelere taşınması yönünde hazırlık yapmalarını iletti. Gazze Sağlık Bakanlığı ise bu çağrıyı sağlık sistemini felce uğratacak bir hamle olarak nitelendirdi. Ayrıca İsrail, güneyde kurulacak çadır ve barınaklarla sivillerin kitlesel tahliyesine zemin hazırlamaya çalışıyor. Ancak nasıl bir planlama yapılacağına dair netlik olmaması, yeni bir zorunlu göç dalgasının insani felaket boyutunu büyüteceğine dair ciddi endişeler doğuruyor.
Trump yönetiminin Netanyahu’nun Gazze’yi işgal planına yaklaşımı, açık bir onaydan çok, örtülü bir destek çizgisi taşıyor. Başkan Trump, Truth Social hesabında yaptığı açıklamada, kalan rehinelerin ancak Hamas’ın tamamen yenilgiye uğratılmasıyla serbest kalabileceğini savundu. Bu mesaj, Washington’un Gazze’deki geniş çaplı operasyonu doğrudan teşvik etmediğini, ancak İsrail’in askeri adımlarını engellemeyeceğini gösteriyor. Trump’ın söylemleri, İsrail’in işgal planını meşrulaştırırken, uluslararası toplumdan gelen eleştirileri de ikincil planda bırakan bir yaklaşımı yansıtıyor. Böylece ABD, müttefiklerinden gelen “savaşı bitirme” çağrılarına rağmen Tel Aviv’e geniş bir manevra alanı tanıyor.
Ancak bu tutum, Washington’un diplomatik yalnızlığını derinleştirme riski taşıyor. Avrupa Birliği ve birçok Batılı ülke, sivillerin zorla yerinden edilmesinin uluslararası hukukun açık ihlali olduğunu vurgularken, Trump yönetimi meseleyi İsrail’in iç güvenlik kararı olarak tanımlıyor. Bu yaklaşım, ABD’nin bölgedeki Arap müttefikleriyle de mesafesini açıyor. Dolayısıyla Trump’ın Netanyahu’ya verdiği örtülü destek, İsrail’e askeri operasyon için meşruiyet sağlarken, ABD’yi hem Avrupa’dan hem de bölgedeki geleneksel ortaklarından giderek daha fazla izole eden bir dış politika çizgisine sürüklüyor.
Hamas ise Katar ve Mısır’ın arabuluculuğunda sunulan yeni ateşkes teklifini kabul ettiğini açıkladı. Anlaşma, rehinelerin serbest bırakılması ve insani yardımların artırılmasını öngörüyor. Hamas’ın son ateşkes önerisini kabul ettiğini duyurması, Arap ülkelerinin ve diğer Filistinli grupların artan baskısının bir sonucu olarak değerlendiriliyor. Gazze Şehri’ne yönelik İsrail işgal planlarının gündemde olduğu bir dönemde atılan bu adım, Hamas’ın çatışmaların daha da derinleşmesini engelleme çabasına işaret ediyor. Özellikle Arap ülkelerinin geçtiğimiz ay ilk kez kamuoyu önünde Hamas’ın silahsızlandırılmasını desteklemesi, örgüt üzerindeki baskıyı artırdı. Bu durum, hem İsrail’in temel taleplerinden birinin Arap dünyasında karşılık bulduğunu gösteriyor hem de Hamas’ın uluslararası yalnızlığını derinleştiriyor.
Ancak Hamas’ın ateşkese yeşil ışık yakmasına rağmen, İsrail’in Gazze Şehri’ne yönelik işgal hazırlıklarını sürdürmesi barış ihtimalini zayıflatıyor. Netanyahu yönetimi, rehinelerin iadesi ve Hamas’ın askeri gücünden arındırılması şartlarında ısrarcı olmaya devam ediyor. Dolayısıyla Hamas’ın yeni esneklik gösterme çabası, Arap desteğini kazanmayı ve İsrail’in baskısını hafifletmeyi amaçlasa da, sahadaki askeri dinamikler ve İsrail’in sert tutumu ateşkesin uygulanabilirliği konusunda ciddi belirsizlikler yaratıyor.
Netanyahu, daha önce yalnızca “tek aşamalı” ve tüm rehinelerin iadesini içeren bir anlaşmayı kabul edeceğini belirtmişti. İsrail geçmişte rehinelerin yarısının bırakılması karşılığında ilk ateşkese onay vermiş, kalanların ise kapsamlı bir ikinci anlaşma ile serbest bırakılmasını öngörmüştü. Dolayısıyla Hamas’ın kabul ettiği yeni teklif, İsrail’in daha önce prensipte onay verdiği unsurları barındırsa da, Netanyahu’nun koalisyon dengeleri ve aşırı sağın baskıları nedeniyle belirsizliğini koruyor. Bu tablo, arabulucuların sunduğu taslağın taraflar arasında köprü kurma potansiyeline sahip olduğunu, ancak siyasi çıkarların ve güvenlik kaygılarının ateşkesi zora sokmaya devam ettiğini gösteriyor.
İsrail’in topyekun işgal harekatı başlatması Gazze’deki savaşın kritik bir dönemece girdiğini gösteriyor. Hamas’ın ateşkese yönelik esneklik göstermesine rağmen İsrail’in işgal hazırlıklarını sürdürmesi, barış ihtimalini zayıflatıyor ve insani krizin daha da derinleşmesine yol açıyor. Netanyahu içerde ve dışarda artan baskılarla manevra alanı daralırken, Trump yönetiminin örtülü desteği İsrail’e cesaret veriyor fakat Washington’u uluslararası alanda giderek daha yalnız bir aktör haline getiriyor.