Trump’tan Ulusa Sesleniş Konuşması
Başkanlık görevinde bir yılı doldurmaya yaklaşan Donald Trump, bu hafta gerçekleştirdiği ulusa sesleniş konuşmasında kendi yönetiminin başarılarını öne çıkarırken, aynı zamanda sert siyasi mesajlar verdi. Konuşma, özellikle göçmen karşıtı söylemler, ekonomik vaatler ve dış politikadaki başarı iddiaları etrafında şekillendi. Trump’a yönelik kamuoyu desteğinin düşüşte olduğu ve Kongre özelidne parti içinde ayrışmaların yaşandığı bir dönemde gelen bu konuşma, yaklaşan 2026 seçim süreci açısından gündemi değiştirme stratejisinin bir parçası olarak değerlendirilebilir. Geçim sıkıntısı ve sağlık sigortası tartışmalarının iç siyasette ön plana çıktığı günlerde Trump’ın bu sorunlara doğrudan çözüm önerileri sunmak yerine, sık sık selefi Joe Biden’ı suçlamaya yönelmesi stratejik bir hamle olarak yorumlanabilir.
Trump, konuşmasının önemli bir bölümünü göçmenleri hedef alan söylemlere ayırdı. ABD’de yaşanan konut krizi, iş kayıpları ve kamu harcamalarındaki artıştan “yasadışı göçmenleri” sorumlu tutan Trump, göçmenlerin sağlık sistemi ve kamu hizmetleri üzerindeki yükünü abartılı ifadelerle dile getirdi. Özellikle Somali kökenli gruplara yönelik iddiaları, hem muhalefet hem de sivil toplum kuruluşları tarafından ırkçı ve temelsiz bulunarak sert biçimde eleştirildi. Trump, geçtiğimiz haftalarda da Somali kökenli Temsilciler Meclisi üyesi İlhan Omar başta olmak üzere, Minnesota’da yaşayan Somalililere yönelik sert ifadeler kullanmış ve bu kişilerin sınır dışı edilmesi gerektiğini savunmuştu.
Ekonomi başlığında Trump, kamuoyundaki artan memnuniyetsizliğe rağmen 2026 yılı için büyük bir “ekonomik patlama” vaadinde bulundu. Son anketler, Amerikalıların önemli bir kesiminin geçim sıkıntısı ve fiyat artışlarından ciddi endişe duyduğunu gösterse de, Trump kendi politikalarının etkili olduğunu savundu. Enflasyonun kontrol altına alındığını ve yaşanan ekonomik sorunların Biden yönetiminin mirası olduğunu iddia etti. Ayrıca, görev süresi Mayıs 2026’da sona erecek olan Fed Başkanı Jerome Powell’ın yerine atanacak yeni ismin faizleri “ciddi biçimde düşüreceğini” söyleyerek Fed’in bağımsızlığına ilişkin tartışmaları yeniden alevlendirdi.
Sağlık alanında ise Trump, düşük gelirli Amerikalılar için sağlık sigortası sübvansiyonlarının sona ermesiyle birlikte artması beklenen maliyetleri doğrudan ele almak yerine, ilaç fiyatları üzerinden bir başarı hikâyesi sundu. İlaç şirketleriyle yapılan anlaşmalar sayesinde reçeteli ilaç fiyatlarının düşeceğini iddia eden Trump, “TrumpRx” adını verdiği yeni bir platform aracılığıyla ilaçların doğrudan tüketiciye ulaştırılacağını ve bunun sağlık harcamalarını ciddi oranda azaltacağını öne sürdü.
Dış politika konusunda Trump, Orta Doğu’da barışı sağladığını ve sekiz ayrı savaşı sona erdirdiğini ileri sürdü. İran’ın nükleer kapasitesinin “etkisiz hale getirildiğini” ve Gazze’de savaşın sona erdiğini iddia etti. Ancak konuşmada dikkat çeken bir diğer unsur, Venezuela ile yaşanan gerilime neredeyse hiç yer verilmemesiydi. Trump, sadece uyuşturucu kaçakçılığına karşı yapılan operasyonlara kısa bir atıfla yetindi.
Trump, konuşmasında ABD ordusunda görev yapan personele yönelik yeni bir ikramiye programı açıkladı. Buna göre, 1,45 milyon askeri personele, gümrük tarifelerinden elde edilen gelirle finanse edilecek şekilde, 1.776 dolarlık tek seferlik ödeme yapılacak. Bu adım, seçim yılına girilirken hem askeri personelin hem de muhafazakâr seçmen tabanının desteğini pekiştirmeyi amaçlayan sembolik bir hamle olarak değerlendiriliyor. Özellikle son dönemde, bazı eyaletlerde askeri müdahalelere dair eleştirilerin arttığı ve ulusal muhafızların hedef alındığı bir atmosferde, Trump’ın bu açıklaması aynı zamanda bu eleştirilere verilen bir yanıt niteliği taşıyor.
Trump, seçim yılına girerken yalnızca geçmiş dönem performansını bir başarı tablosu olarak sunmakla kalmıyor, aynı zamanda yeni başkanlık kararnameleri imzalamaya da hız kesmeden devam ediyor. 2025 yılı sona ermeden, ikinci döneminde ilk dönemini geride bırakan sayıda kararnameye imza atarak dikkat çekici bir rekora ulaştı. Aralık ortası itibarıyla 221 kararnamede imzası bulunan Trump, böylece ilk dönemindeki 220 kararnamenin üzerine çıkmış oldu. Bu artış, Trump’ın Kongre’yi es geçerek yürütme erki üzerinden doğrudan politika üretme eğiliminin somut bir göstergesi olarak yorumlanabilir.
Trump’ın imzaladığı kararnamelerin yaklaşık üçte biri mahkemelerde itirazlarla karşılaşırken, yürütme yetkilerinin bu denli kapsamlı ve agresif kullanımı ABD siyasetinde yeni bir tartışma alanı açıyor. Amerikan başkanlarının Kongre karşısında yürütme gücüne başvurması alışıldık bir pratik olsa da, Trump’ın bu aracı sistematik ve doğrudan bir siyasal stratejiye dönüştürmesi dikkat çekiyor. Oval Ofis’te düzenlediği imza törenleri, basına açık gösterişli protokollerle sunulan kararnameler, Trump’ın güçlü liderlik imajını pekiştirme ve kamuoyunda gündemi belirleme çabasının parçası olarak da değerlendirilebilir.
Trump’ın bu konuşmasından hemen önce Beyaz Saray’da yaşanan küçük çaplı bir kriz de dikkat çekti. Beyaz Saray Özel Kalem Müdürü Susie Wiles, bir dergiye verdiği röportajla kamuoyunun gündemine oturdu. Wiles, Trump’ı “alkolik kişilik yapısına sahip” biri olarak tanımlarken, Elon Musk’ı ise Beyaz Saray’daki görev süresi boyunca “ketamin kullanan, tuhaf ama dahi bir figür” olarak nitelendirdi. Başkan Yardımcısı JD Vance için ise “komplo teorisyeni” ifadesini kullandı. Wiles ayrıca, Adalet Bakanı Pam Bondi’nin Jeffrey Epstein dosyasını ele alış biçimini de sert sözlerle eleştirdi. İlgili belgelerin “boş klasörlerden ibaret” olduğunu söyleyen Wiles, bu çıkışıyla yönetim içindeki bazı görüş ayrılıklarını ve iç çatlakları da gözler önüne serdi. Kamuoyunda oluşan yoğun tepki üzerine Susie Wiles, bir açıklama yayınlayarak dergideki içeriği “yanıltıcı ve kasıtlı olarak kurgulanmış bir karalama kampanyası” olarak nitelendirdi. Başta Trump olmak üzere röportajda adı geçen kişiler, Wiles’a kamuoyu önünde destek verdi.
Trump’ın ulusa sesleniş konuşması, doğrudan politika çözümlerinden ziyade semboller, sert söylemler ve güçlü liderlik vurgusu üzerine kurulu bir siyasi stratejiyi yansıttı. Göçmen karşıtlığı, ekonomik toparlanma iddiaları ve dış politikada “barış sağlayıcı” bir figür olarak kendini sunması, 2026 ara seçimleri öncesinde muhafazakâr tabanı konsolide etme hedefiyle örtüşüyor. Ancak bu stratejinin riskli yönleri de göz ardı edilemez. Özellikle artan yaşam maliyeti, sağlık sigortası sübvansiyonlarının belirsizliği, yüksek kira ve enerji fiyatları gibi seçmenin doğrudan hissettiği yapısal sorunlara yönelik somut ve inandırıcı çözüm önerilerinin sunulmaması, bu iyimser söylemin toplumsal karşılığını sınırlayabilir. Tüm bu tablo, 2026 ara seçimlerine giden yolda hem Trump yönetimi hem de Cumhuriyetçi Parti için zorlu bir sürece işaret ediyor.