ABD Çin’le Ticaret Anlaşmasına Vardı
Başkan Trump, Londra’da tamamlanan iki günlük yoğun görüşmelerin ardından ABD ve Çin arasında bir ticaret anlaşmasına varıldığını duyurdu. İki süper güç arasındaki ticaret savaşında ateşkes tesis etmeyi amaçlayan anlaşma gümrük vergileri, Çin’in nadir toprak mineralleri üzerindeki ihracat kısıtlamalarının kaldırılması ve Çinli öğrencilerin ABD üniversitelerine erişimi gibi konuları kapsıyor. İki ülkenin anlaşmaya varması küresel piyasaları olumlu yönde etkileyecek bir gelişme olarak değerlendirilirken detayların belirsizliği ve anlaşmanın uzun vadeli sürdürülebilirliği gibi konular temkinli bir iyimserliğe yol açıyor.
Anlaşma, geçen ay İsviçre’de varılan geçici ateşkesin devamında ortaya çıktı. Trump’ın “tam bir sıfırlama” dediği anlaşmada ABD’nin Çin ürünlerine uyguladığı tarifeler %145’ten %30’a düşürülmüş, Çin ise ABD ithalatına uyguladığı vergileri %10’a indirmiş ve kritik mineral ihracatındaki engelleri kaldırmayı taahhüt etmişti. Ancak, bu ateşkes kısa sürede yeni tarifeler ve ihracat kontrolleriyle tehdit altına girmişti.
Londra’daki görüşmeler, bu gerilimleri hafifletmek için yapıldı. Anlaşma, ABD’nin Çin mallarına uygulayacağı tarifelerin toplamda %55’e ulaşmasını öngörüyor. Bu oran, %10’luk karşılıklı tarife, %20’lik fentanil ticaretiyle ilgili tarife ve mevcut tarifelerden gelen %25’lik bir oranı içeriyor. Çin ise ABD mallarına %10’luk tarife uygulayacak. Bu, önceki %145’lik oranlara kıyasla bir düşüş olsa da hala yüksek bir seviye olarak görülüyor.
Çin, ABD ile varılan ticaret anlaşması kapsamında nadir toprak mineralleri ve mıknatıslar üzerindeki ihracat kısıtlamalarını kaldırmayı kabul etti. Bu durum küresel tedarik zincirleri ve teknoloji sektörü açısından da kritik bir gelişme olarak görülüyor. Bu mineraller, elektrikli araç bataryalarından rüzgâr türbinlerine, savunma sistemlerinden akıllı telefonlara kadar birçok alanda kullanılıyor. Küresel nadir toprak üretiminin yaklaşık %60-70’ini kontrol eden Çin, geçmişte bu mineralleri stratejik bir koz olarak kullanarak ihracat kısıtlamaları uygulamıştı. Bu kısıtlamalar, özellikle ABD ve diğer Batı ülkelerinde teknoloji ve savunma sanayilerinde tedarik zinciri aksamalarına yol açmıştı.
ABD ile Çin arasında yaşanan ticaret savaşı, küresel tedarik zincirleri üzerinde yoğun bir güç mücadelesine dönüşmüştü. Her iki ülke de tarifelerden öteye geçerek yarı iletkenler, jet motoru bileşenleri ve nadir toprak mineralleri gibi kritik teknolojiler ve hammaddeler üzerindeki kontrolünü artırarak stratejik üstünlük sağlamaya çalışıyordu. ABD, Çin’e ileri teknoloji ihracatını kısıtlarken, Çin buna nadir toprak mineral sevkiyatlarını durdurarak yanıt veriyordu. ABD ve Çin’in karşılıklı hamleleri iki ülkenin de zarar görmesine neden olurken aynı zamanda küresel üretimde de aksamaların yaşanmasına yol açıyordu.
Anlaşmanın ABD’nin Çin’e olan bağımlılığını azaltma çabalarına destek sağlaması öngörülüyor. Ancak, bununla birlikte, Çin’in nadir toprak pazarındaki hakimiyetini pekiştirme çabaları dikkat çekiyor. Çin, Myanmar’daki yeni nadir toprak madenlerini de kontrol altına almaya çalışıyor. Bu durum, Çin’in küresel tedarik zincirindeki kontrolünü daha da güçlendirebileceği anlamına geliyor. Anlaşma, ABD’ye ve diğer ülkelere kısa vadeli bir erişim sağlasa da uzun vadede Çin’in bu stratejik mineraller üzerindeki üstünlüğünün devam edeceği tahmin ediliyor. Çin’in ihracat kısıtlamalarını kaldırması olumlu bir adım olarak görülse de Batı ülkelerinin kendi madencilik kapasitelerini geliştirme veya alternatif tedarik kaynakları bulma çabalarını hızlandırması gerekiyor.
Anlaşma kapsamında Çinli öğrencilerin ABD kolej ve üniversitelerine erişiminin garanti altına alınması, iki ülke arasındaki kültürel ve akademik ilişkilerin devamı için önemli bir adım olarak görülüyor. Bu madde, son yıllarda ticaret savaşı ve jeopolitik gerilimler nedeniyle artan kısıtlamaların ardından Çinli öğrencilerin ABD’deki yüksek öğrenim kurumlarına kabul edilme ve vize alma süreçlerinin kolaylaştırılmasını sağlıyor. Daha önce, özellikle teknoloji ve bilim alanlarında öğrenim gören Çinli öğrenciler, ulusal güvenlik gerekçeleriyle vize reddi veya akademik kısıtlamalarla karşılaşabiliyordu. Anlaşma, ABD’de eğitim gören yaklaşık 300.000 Çinli öğrencinin eğitim fırsatlarına erişimini koruyarak iki ülke arasında bir yumuşama sinyali veriyor. Ancak, bu kararın uzun vadeli uygulanabilirliği, ABD iç politikalarındaki değişikliklere ve Çin ile ilişkilerin seyrine bağlı olacak gibi görünüyor. Bu madde, ekonomik ve siyasi gerilimlere rağmen eğitim alanındaki iş birliğinin sürdürülmesi açısından sembolik bir önem taşıyor.
ABD-Çin ticaret anlaşması siyasi açıdan da Trump’ın iç politikadaki konumunu güçlendirme çabasının bir parçası olarak görülüyor. Anlaşma, Trump’ın “Önce Amerika” gündemine uygun olarak ABD imalat sektörünü canlandırmayı ve ticaret açığını azaltmayı hedefleyen iç politikası için kritik bir öneme sahip. Nadir toprak minerallerine erişim, ABD’nin teknoloji ve savunma sektörlerinde Çin’e bağımlılığını azaltma stratejisiyle uyumlu görülüyor. Ancak, Çin’in bu alandaki üstünlüğü, bu bağımlılığı kısa vadede ortadan kaldırmayı zorlaştırıyor. Ayrıca, anlaşma, Trump’ın sert müzakereci imajını güçlendirerek tabanına Amerikan işlerini ve ulusal güvenliği önceliklendirdiğini gösteriyor, ancak yüksek tarifelerin devam etmesi ve potansiyel piyasa oynaklığı nedeniyle uzun vadeli ekonomik faydaları tartışmalı kalmaya devam ediyor.
Anlaşmanın en büyük zayıflığı olarak detaylarının belirsizliği ve somut uygulama adımlarının eksikliği gösteriliyor. Uzmanlar, anlaşma kapsamında yalnızca bir çerçeve sunulduğunu ve somut adımların liderler tarafından onaylanması gerektiğine dikkat çekiyor. Ayrıca, anlaşma, önceki yüksek tarifeleri (%145) düşürse de %55’lik tarifeler hala yüksek kalarak tüketici fiyatlarını artıracağı ve küresel büyümeyi yavaşlatacağına vurgu yapılıyor. Dünya Bankası’nın 2025 için büyüme tahminini %2,3’e düşürmesi bu riski doğruluyor. Ayrıca, Çin’in anlaşma taahhütlerini ne kadar hızlı ve kapsamlı yerine getireceği de şüpheli görülüyor.
Londra’da varılan anlaşma, ABD-Çin ticaret savaşında geçici bir rahatlama sağlarken, belirsizlikler ve uzun vadeli sürdürülebilirliğe ilişkin sorular halen gündemde kalmaya devam ediyor. Başkan Trump’ın iç politikadaki konumunu güçlendirmek için önemli bir kazanım olarak sunduğu bu anlaşma, nadir toprak minerallerine erişim ve Çinli öğrencilerin eğitim fırsatlarını garanti altına alarak kritik alanlarda gerilimi hafifletse de tarifelerin yüksek kalması ve uygulamadaki belirsizlikler küresel ekonomik büyüme açısından risk oluşturuyor. Çin’in küresel tedarik zincirindeki stratejik hakimiyetinin uzun vadede devam edeceğine dair beklentiler, Batı ülkelerinin alternatif kaynaklar arama ve kendi üretim kapasitelerini geliştirme zorunluluğunu ortaya koyuyor.