Trump ve Musk’ın Adayı Kaybetti
Salı günü Wisconsin’de eyalet yüksek mahkemesi seçimi ve Florida’da Temsilciler Meclisi için özel seçimler düzenlendi. İlk kez bu denli kamuoyunun gündemine gelen eyalet yüksek mahkemesi seçimi, yargının siyasallaştığına dair tartışmaların gölgesinde gerçekleşti. Başkan Trump ve Elon Musk’ın açık desteğine rağmen, Demokratların destek verdiği liberal aday seçimi kazanarak on yıllık bir görev süresi için mahkeme üyeliğine hak kazandı. Rekor düzeyde katılım ile dikkat çeken seçimin sonuçları, 2024 başkanlık ve Kongre seçimlerinde ağır bir yenilgi yaşayan Demokratlar için önemli bir moral kazanım olarak değerlendirilebilir. Aynı gün Florida’da yapılan özel Temsilciler Meclisi seçiminde ise, Trump’a sadık iki Cumhuriyetçi adayın beklendiği gibi seçimi kazanmasıyla Temsilciler Meclisi’ndeki mevcut Cumhuriyetçi çoğunluk korunmuş oldu ve Kongre aritmetiğinde bir değişiklik yaşanmadı.
Amerikan siyasetinde daha önce çok büyük anlamların yüklenmediği eyalet yüksek mahkemesi seçimleri, Trump’ın yeni dönemi ile birlikte ses getiren bir mücadeleye sahne oldu. Bu dönüşümün arka planında, yargının siyasallaştığına yönelik tartışmaların giderek derinleşmesi yer alıyor. Başkanlık seçimleri kampanyası boyunca Trump’a karşı devam eden davalar ve bu davalardan birinde suçlu bulunması, özellikle Cumhuriyetçiler arasında yargı kurumlarına yönelik güven krizini daha da derinleştirmişti. Seçim sürecinde başkan adayları Anayasa Mahkemesi’ne yeni bir yargıç atama imkânı doğabileceğini vurgulayarak seçmenden destek istemişti. Trump, başkan seçildikten sonra da bu tutumu devam ettirerek, Biden yönetimini “adaleti silahlandırmakla” ve Adalet Bakanlığı’nı siyasi amaçlarla kullanmakla suçlamıştı.
Yakın dönemde yapılan kamuoyu araştırmaları da Amerikalıların yargıya olan güveninin tarihsel olarak en düşük seviyelerde olduğunu gösteriyor. Bu güvensizlik ve kutuplaşmanın yargı sistemine yansıması, son olarak Wisconsin eyalet yüksek mahkemesi seçimlerinde somutlaştı. Liberal bir yargıcın görev süresi dolmadan emekli olma talebi üzerine düzenlenen Wisconsin seçimleri, ülke genelinde büyük ilgiyle takip edildi. Seçim sürecinde, özellikle son dönemde Trump’a verdiği destekle öne çıkan Elon Musk’ın müdahil olması ilgiyi daha da artırdı. Musk’ın, muhafazakâr adayı desteklediğini açıkça beyan ederek seçmenlere para ödülleri vaat etmesi, Demokratların tepkisine yol açtı. Bu gerilimli atmosferde gerçekleşen seçim, %52 gibi rekor bir katılım oranıyla tamamlandı. Seçimin bir diğer dikkat çeken yönü ise kampanya sürecinde harcanan toplam yaklaşık 100 milyon dolarlık bütçeydi. Bu rakam, bir eyalet mahkemesi seçimi için bugüne kadar kaydedilen en yüksek kampanya harcaması olarak kayda geçti.
Demokratların desteklediği liberal aday Susan Crawford, seçim zaferinin ardından yaptığı konuşmasında ülkenin en zengin insanlarından birine karşı seçimleri kazandığını vurguladı Crawford’un Schimel karşısında kazandığı bu zaferle birlikte, Wisconsin Yüksek Mahkemesi’ndeki 4-3’lük liberal çoğunluk korunmuş oldu. Resmi olarak partizan olmayan bu mahkeme, Demokrat bir vali ile Cumhuriyetçi çoğunluklu yasama organı arasında sıkışmış olan eyalette sıklıkla belirleyici bir siyasi aktör işlevi görüyor. Mahkemenin bu işlevi önümüzdeki süreçte de sıklıkla gündeme gelebilir.
Her ne kadar Wisconsin’deki bu seçimlerin federal düzeyde doğrudan bir etkisi olmasa da, dolaylı etkileri oldukça belirleyici olabilir. Son Kongre seçimlerinde eyaletteki 8 Temsilciler Meclisi koltuğunun 6’sını Cumhuriyetçiler kazanmıştı. Ancak Wisconsin’de seçim bölgelerinin mahkeme onayıyla yeniden düzenlenmesi halinde, Demokratlar 2026 ara seçimlerinde bu dağılımı değiştirme potansiyeline sahip. Bu bağlamda eyalet yüksek mahkemesinin ideolojik yapısı, sadece yargı kararları değil, siyasi temsiliyet açısından da kritik bir rol oynayabilir.
Seçim, Trump’ın ikinci başkanlık döneminin başlamasından kısa bir süre sonra gerçekleşmiş olsa da Wisconsin gibi kritik öneme sahip bir eyalette seçmen davranışlarına dair önemli sinyaller sundu. Demokratlar bu seçimi Trump ve Musk’a karşı bir referanduma dönüştürmek için çaba sarf etti. Musk, kendisine bağlı siyasi eylem komiteleri aracılığıyla muhafazakar adayın kampanyasına yaklaşık 20 milyon dolar aktardı. Trump da kampanyanın son haftalarında Brad Schimel’e desteğini ilan etti ancak aktif bir seçim kampanyası yürütmedi.
Bu sonuçlar, 2024 seçimlerinin ardından “kriz” yaşayan Demokratlar için moral niteliği taşıyor. Aynı zamanda Kasım ayında başlayacak ara seçim sürecine girerken, Cumhuriyetçiler açısından önemli bir uyarı oldu. Özellikle Trump’ın ekonomi politikalarının (gümrük vergileri) etkilerinin henüz hissedilmediği bir dönemde gelen bu sonuç, seçmen davranışlarının ne yönde şekillenebileceğine dair ipuçları veriyor.
Kampanya sürecinde Donald Trump’ın suçlu bulunmasıyla başlayan ve Başkan Biden’ın aile üyelerine af ilan edeceğine yönelik açıklamalarıyla devam eden süreç, yargının siyasi bir enstrümana dönüştürüldüğü yönündeki eleştirileri daha da yoğunlaştırdı. Bu bağlamda, Wisconsin Yüksek Mahkemesi seçimleri sadece bir eyalet yarışı olmanın ötesine geçerek, yargı kurumlarının bağımsızlığı ve demokratik sistemin işleyişi açısından kritik bir sınav niteliği taşıdı. Seçim sürecine doğrudan müdahil olan Elon Musk için bu sonuç siyasi açıdan bir başarısızlık anlamına gelse de Musk’ın eyalet düzeyindeki yargı seçimlerine dahi aktif şekilde katılım göstermesi, onun siyasetteki artan etkisini gözler önüne seriyor.
Cumhuriyetçiler açısından Wisconsin Yüksek Mahkemesi seçimleri hayal kırıklığıyla sonuçlansa da aynı gün Florida’da gerçekleştirilen özel seçimden beklenildiği üzere zaferle ayrıldılar. Trump’ın, Florida Temsilciler Meclisi üyeleri Matt Gaetz ve Michael Waltz’ı kabinesine dahil etme kararı, halihazırda sınırlı sayıda sandalyeye sahip olan Cumhuriyetçilerin Meclis’teki aritmetiğini daha da zayıflatmıştı. Waltz, ulusal güvenlik danışmanı olarak atanırken; Gaetz, koltuğundan istifa ettikten sonra atama sürecinden geri çekilmişti.
Salı günü yapılan özel seçimlerde, Trump’ın desteklediği iki Cumhuriyetçi aday Jimmy Patronis ve Randy Fine galip geldi. Her iki koltuğun da Cumhuriyetçilerin elinde kalması öngörülüyordu ancak Randy Fine’ın yürüttüğü kampanya son günlerde parti içi eleştirilerle karşı karşıya kaldı. Florida Valisi ve Trump’ın ön seçimlerdeki rakibi Ron DeSantis’in Fine’ın uygun aday olmadığına dair eleştirileri sürpriz bir sonuç beklentisi oluşturmuştu. Fine, kampanya sürecinde stratejisini Trump ile olan yakın ilişkisine dayandırarak başarılı bir kampanya gerçekleştirdi. Seçim sonuçlarının ardından açıklama yapan Fine, “Seçmenlerim benden Başkan Trump için bir savaşçı olmamı istediklerini söylediler ve ben de bunu yapmaya niyetliyim” ifadelerini kullandı. Florida seçimleri, Trump’ın Cumhuriyetçi Parti içinde tam kontrolü ele geçirdiğine yönelik argümanları destekler nitelikle bir tablo ortaya koydu.