Warner Bros Satışı Siyasetin Gündeminde
Warner Bros Discovery’nin (WBD) satış süreci, Amerikan medya ve eğlence sektöründe son yılların en büyük anlaşmalarından biri olarak değerlendiriliyor. Küresel çapta en büyük dijital yayın platformu haline gelen Netflix’in, şirketin borçlarını da kapsayan 83 milyar dolarlık teklifi WBD tarafından kabul edildi. Anlaşmanın ardından Netflix ile rekabet eden Paramount ise geri adım atmayarak, WBD’nin bünyesindeki tüm kuruluşları borçlarıyla birlikte satın almak üzere 108,4 milyar dolarlık yeni bir teklif sundu. Netflix’in teklifini kabul eden WBD’nin, tazminat ödeyerek anlaşmadan cayma hakkı bulunuyor. Bu noktada, ABD Başkanı Donald Trump’ın da rekabet yasaları çerçevesinde sürece müdahil olması satış sürecini daha karmaşık hale getirirken, her iki teklif de kendi içinde belirli riskler barındırıyor. Netflix’in bu satışla dijital yayıncılık sektöründe ciddi bir tekelleşmeye gideceği öne sürülürken, Hollywood ve sinema endüstrisinde de köklü değişimlerin gündeme gelmesi bekleniyor. Öte yandan, Paramount’un sahiplerinin Trump ile yakın ilişkileri ve teklifin Amerikan siyasetinde sembolik bir önemi olan CNN’i de kapsaması, siyaset ve medya ilişkileri açısından kamuoyunda çeşitli endişeleri beraberinde getiriyor.
WBD’nin satışa çıkmasının temelinde şirketin uzun süredir taşıdığı ağır borç yükü ve hızla dönüşen medya ekonomisi dinamiklerine uyum sağlamakta yaşadığı zorluklar bulunuyor. 2022’de gerçekleşen WarnerMedia–Discovery birleşmesinin ardından yaklaşık 35 milyar dolarlık borçla faaliyetlerini sürdüren şirket, stratejik esneklik kazanmak ve uzun vadeli yatırımların önündeki finansal kısıtları azaltmak amacıyla yapısal bir dönüşüme yöneldi. CEO David Zaslav’ın duyurduğu yeniden yapılanma planı, şirketin iki ayrı kuruma bölünmesini öngörerek kritik bir aşama oluşturdu. Bu çerçevede, bir tarafta film ve TV stüdyoları ile HBO Max gibi premium içerik platformlarını kapsayan bir yapı yer alırken diğer tarafta ise çizgi film, haber ve spor kanallarını barındıran Discovery birimi ortaya çıktı. Bu ayrışma, WBD’nin potansiyel alıcılar için daha anlaşılır ve hedefe yönelik bir satış modeli oluşturmasını sağlayarak şirketin satışa açılmasının altyapısını oluşturdu.
Netflix’in teklifinin merkezinde, Warner Bros’un zengin film arşivine ve küresel kültürel ikonlar hâline gelen Harry Potter ile Game of Thrones gibi markaların haklarına erişim hedefi yer alıyor. Bu teklif, şirketin mevcut piyasa değerinin yaklaşık 10 milyar dolar üzerinde seyrederek hissedarlar açısından son derece cazip bir seçenek oluşturuyor. Anlaşmanın gerçekleşmesi durumunda Netflix’in dijital yayıncılık sektöründeki küresel ağırlığı daha önce benzeri görülmemiş bir düzeye ulaşacak. Bu durum, hem abonelik ücretlerinde artış hem de içerik çeşitliliğinde azalma riski barındırıyor. Demokrat senatör Elizabeth Warren ve Temsilci Pramila Jayapal gibi siyasi aktörler, bu birleşmenin “devasa bir medya tekeli” yaratacağı gerekçesiyle sürece açıkça karşı çıkıyor. Hollywood’un önemli bölümü de Netflix’in modeline eleştirel yaklaşıyor. Dijital yayıncılığın yükselişiyle etkisi zaten azalan geleneksel sinema sektörü, Netflix’in sinema salonlarını geri plana iten stratejisi nedeniyle daha da zayıflayabilir.
Paramount’un teklifinin, şirketin tamamını hedef alması ve hisse başına Netflix’e kıyasla daha yüksek bir değer sunması nedeniyle cazibesi daha yüksek görünüyor. Ancak CNN’in de satışa dahil edilmesi, CBS ve CNN gibi iki büyük rakip haber kuruluşunun aynı çatı altında toplanma ihtimali nedeniyle medya çeşitliliği açısından ayrı bir tartışma başlatıyor. Bu durum, medyada tek sesliliğe yol açabileceği gibi, siyasetin medya üzerinde doğrudan etkili olabileceği yeni bir dönemin kapısını da aralayabilir. Özellikle Paramount teklifinin arkasında, Trump’a yakınlığıyla bilinen Larry Ellison ile Trump’ın damadı Jared Kushner’in yönettiği Affinity Partners gibi aktörlerin yer alması, satın alma sürecinin siyasi ilişkiler üzerinden şekillenebileceğine dair ciddi kaygılara yol açıyor. Ayrıca, Körfez ülkelerine ait yatırım fonlarının da Paramount teklifine dahil olması, bu sürecin yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda uluslararası siyasi boyutlar taşıdığı yönünde değerlendirmelere neden oluyor. Trump’ın CNN ile geçmişte yaşadığı gerilim de göz önüne alındığında, bu birleşmenin medya özgürlüğü açısından yeni sorunlar doğurabileceği düşünülüyor.
Her iki şirket de başkentte lobicilik faaliyetlerini sürdürürken, satış sürecinin rekabet hukuku bağlamında ilerleyebilmesi için Donald Trump’ın onayına ihtiyaç duyuluyor. Trump, şu ana kadar taraflardan birini açıkça desteklemedi ve her iki tarafa da olumlu sinyaller vermeyi tercih etti. Paramount’un sahibi David Ellison, Netflix anlaşmasının sektördeki rekabeti sınırlayabileceği endişesiyle Beyaz Saray ve Kongre üyeleri nezdinde yoğun bir lobi faaliyeti yürütüyor. Ellison, Trump ile “olumlu görüşmeler” gerçekleştirdiğini ve başkanın rekabet meselelerine önem verdiğini ifade etti. Trump yönetimi ise bu birleşmeye ilişkin tekel karşıtı kaygılara sahip olduğunu açıkça dile getirdi. Ancak Trump, bu noktada Netflix’i doğrudan karşısına almadı. Netflix’i “harika bir şirket” olarak tanımlayan Trump, CEO Ted Sarandos’tan da “müthiş bir adam” diye söz etti. Anlaşmanın kamuoyuna açıklanmasından önce Sarandos ile Beyaz Saray’da bir görüşme yaptığını belirten Trump, “Ona çok saygı duyuyorum. Ama ortada çok büyük bir pazar payı var. ” ifadelerini kullandı.
WBD yönetimi, 22 Aralık’a kadar Paramount’un teklifinin “daha iyi” olup olmadığını değerlendirmek zorunda. Eğer bu teklif üstün kabul edilirse, Netflix’in teklifi “eşleştirme” veya daha avantajlı bir karşı teklif sunma hakkı bulunuyor. Bu süreçte WBD’nin Netflix’e ödemesi gereken 2,8 milyar dolarlık cayma bedeli ise rekabetin mali boyutunu daha da ağırlaştırıyor. Nihai karar, 8 Ocak 2026’daki hissedar oylamasıyla netleşecek. Her iki teklifin de medya sektöründe eşi benzeri görülmemiş etkiler doğuracağı dikkate alındığında, önümüzdeki haftalar yalnızca ilgili şirketlerin değil, küresel eğlence endüstrisinin geleceğini şekillendirecek nitelikte. Ayrıca, CNN gibi stratejik öneme sahip bir medya kuruluşunun el değiştirme ihtimali ve Trump’ın sürece doğrudan müdahil olacağını açıklaması, bu dev birleşmenin siyasi açıdan da önemli sonuçlar doğurabileceğine işaret ediyor. Süreç bu nedenle hem sektördeki aktörler hem de siyasi karar alıcılar tarafından dikkatle takip ediliyor.













