Rusya NATO’yu Test Ediyor
Rusya’nın 2022’de başlayan Ukrayna’yı işgal girişiminden bu yana ilk kez bir NATO üyesi ile Rus unsurlar arasında doğrudan çatışma yaşandı. Rusya’nın Polonya hava sahasına yönlendirdiği İHA’lar, Ukrayna savaşını ilk kez NATO topraklarına taşıdı. Polonya kırsalında hasara yol açan saldırılar, NATO savaş uçaklarının Rus İHA’larını düşürmesiyle sonuçlandı. Olay, Moskova’nın NATO’nun kararlılığını sınama girişimi olarak değerlendirilirken, Trump yönetiminin tutumu uluslararası gündemin merkezine oturdu. Avrupa başkentleri Rusya’yı kınarken, NATO’nun doğu kanadını güçlendirme yönünde hızlı adımlar atıldı. Buna karşın ABD’nin çelişkili mesajları, ittifakın caydırıcılığını ve gelecekteki dayanışmasını sorgulatıyor.
En az 19 Şahid tipi insansız hava aracının, Belarus üzerinden Polonya’nın Lublin ve Podlasie bölgelerine girdiği ve bazılarının yüzlerce kilometre ilerleyerek NATO’nun Ukrayna’ya silah sevkiyatı için kullandığı Rzeszow üssünü hedef aldığı belirtiliyor. Polonya ve müttefik jetleri birkaç drone’u düşürmeyi başarsa da bazıları kırsal alanlara düşerek ev ve araçlarda maddi hasar oluştu. Bu gelişme, NATO tarihinde ilk kez ittifak uçaklarının Rus hava araçlarını doğrudan düşürmesi olarak kayda geçerken Varşova yönetimi, bunu “kasıtlı provokasyon” şeklinde niteledi. Rusya ise “hedef Ukrayna idi” diyerek herhangi bir kasıt olmadığına vurgu yapıyor. Güvenlik uzmanları bu hava sahası ihlalini, Moskova’nın NATO’nun reflekslerini sınamak amacıyla gerçekleştirdiği bir test olarak değerlendiriyor.
Başkan Donald Trump, olayın hemen ardından Truth Social üzerinden sert bir mesaj vererek Rusya’nın Polonya hava sahasını ihlalini gündeme taşıdı, ancak kısa süre sonra söylemini yumuşatıp bunun “bir hata olabileceğini” dile getirdi. Bu çelişkili açıklamalar, Washington’un krize yaklaşımında netlik eksikliği olduğunu ortaya koydu. Trump yönetimi, diplomatik düzeyde NATO’ya desteğini vurgulasa da doğrudan askeri adım atmaktan kaçındı. Yönetim, olayı daha çok Ukrayna barış görüşmeleri ve Rusya’ya yönelik yaptırım politikaları bağlamında ele almayı tercih etti. Bu yaklaşım, ABD’nin Avrupa’daki güvenlik yükünü paylaşma konusunda isteksiz olduğunu gösterirken, aynı zamanda ittifakın caydırıcılığına gölge düşürdü. Avrupa başkentlerinde bu belirsizlik, ABD’nin güvenilirliği konusunda yeni tartışmaları tetikledi. Uzmanlar, Washington’un stratejik tutarsızlığının Moskova tarafından dikkatle izlendiğini ve bu tür boşlukların Rusya’nın hesaplı riskler almasına zemin hazırladığını vurguluyor.
Trump yönetimi olayı daha geniş jeopolitik çerçevede, özellikle Ukrayna barış görüşmeleri ve yaptırım politikaları bağlamında ele alıyor. Beyaz Saray, doğrudan askeri katılım yerine ekonomik ve diplomatik araçlara ağırlık verirken Rusya’ya yönelik yeni yaptırımlar ve enerji ticaretinde üçüncü ülkelere baskı planları gündeme geldi. Bu yaklaşım, ABD’nin NATO’daki liderlik rolünü geri plana iterken Avrupa’ya daha fazla sorumluluk yüklenmesi gerektiği mesajını veriyor. Trump yönetiminin belirsiz tutumu NATO’nun caydırıcılığını zayıflatma riski taşıyor. Avrupa başkentlerinde, ABD’ye güvenin azalması ve kıtanın kendi savunma kapasitesini geliştirme tartışmaları giderek artıyor. Rusya’nın bu boşluktan faydalanarak NATO’nun sınırlarını test etmesi, Washington’un stratejik kararsızlığını daha görünür hale getiriyor.
Polonya Başbakanı Donald Tusk, yaşanan ihlal üzerine NATO Anlaşması’nın 4. Maddesini devreye sokarak acil istişare çağrısında bulundu. 4. Madde, bir üye devletin toprak bütünlüğü, siyasi bağımsızlığı veya güvenliği tehdit altında görüldüğünde, tüm müttefiklerin toplanarak ortak değerlendirme yapmasına imkân tanıyor. Bu madde, doğrudan askeri müdahaleyi değil, öncelikle kolektif danışma ve koordinasyon mekanizmasını harekete geçiriyor. NATO Konseyi toplantısında, Genel Sekreter Mark Rutte’nin “NATO hava sahasının her santimini savunacağız” sözleri, ittifakın kolektif kararlılığını vurguladı.
Alınan kararlar, NATO’nun doğu kanadında hava savunmasını güçlendirmeyi ve müttefikler arasında hızlı koordinasyonu artırmayı hedefledi. Bu müdahalenin ittifakın caydırıcılık kapasitesini ortaya koyduğu ancak daha geniş çaplı provokasyonların, NATO’yu 5. Madde kapsamına girecek çok daha sert kararlar almaya zorlayabileceği belirtiliyor. Uzmanlar, NATO’nun hızlı ama sınırlı müdahalesinin caydırıcılığı artırdığını, fakat benzer ihlallerin sürmesi halinde daha sert yanıtların gerekebileceğini belirtiyor. Bu durum, NATO’nun yalnızca askeri değil, diplomatik ve ekonomik araçlarla da daha bütüncül bir strateji geliştirmesini zorunlu kılıyor. Özellikle yaklaşan Rusya-Belarus “Zapad 2025” tatbikatı öncesi, Doğu Avrupa’daki gerilimin daha da artacağı öngörülüyor.
Batılı ülkeler bu olayı, Rusya’nın giderek artan saldırganlığının ve NATO’nun sınırlarını test etme arayışının açık bir göstergesi olarak yorumladı. Avrupa Birliği ve transatlantik ortaklar, Moskova’nın bu hamlesini yalnızca Polonya’ya değil, tüm Avrupa güvenliğine yönelik bir tehdit olarak değerlendirdi. Batı başkentlerinde, Rusya’nın kasıtlı olarak provokasyon yaptığı, bu yolla hem Ukrayna’ya giden askeri yardımı kesmeye hem de NATO’nun dayanışmasını sınamaya çalıştığı görüşü öne çıktı. Bu nedenle Batı, ekonomik yaptırımların genişletilmesi, NATO’nun doğu kanadında hava savunmasının güçlendirilmesi ve kolektif caydırıcılığın artırılması yönünde ortak adımlar atmaya başladı. Aynı zamanda enerji güvenliği ve küresel piyasalara etkiler de gündemin merkezine taşındı. Genel eğilim, Rusya’nın bu tür hamlelerine karşı daha koordineli, uzun vadeli ve kapsamlı bir strateji oluşturulması gerektiği yönünde şekilleniyor.
Polonya üzerinde yaşanan drone krizi, Rusya-Ukrayna savaşının Avrupa güvenliğine yönelik doğrudan tehditlere dönüşebileceğini gösterdi. NATO’nun hızlı refleksi şimdilik caydırıcı bir mesaj verse de Trump yönetiminin belirsiz tutumu, Moskova’ya cesaret verebilir. Avrupa müttefiklerinin birlik içinde hareket etmesi hem ABD’nin tereddütlerini dengelemek hem de Rusya’nın yeni provokasyonlarını önlemek açısından kritik öneme sahip. Önümüzdeki dönemde, bu tür ihlallerin tekrar yaşanması NATO’nun 5. Maddesini tetikleyebilir ve transatlantik ittifakı tarihinin en ciddi sınavıyla karşı karşıya bırakabilir. Bu nedenle olay yalnızca bölgesel bir kriz değil, aynı zamanda küresel güvenlik mimarisinin kırılganlığını ortaya koyan bir dönüm noktası niteliği taşıyor.