Teknoloji Sektörüne H-1B Darbesi
ABD Başkanı Donald Trump, imzaladığı yeni bir başkanlık emriyle yüksek nitelikli yabancı çalışanlara verilen H-1B vizeleri için sponsor şirketlerin yıllık 100.000 dolar ödeme yapmasını zorunlu hale getirdi. Bu kararın, teknoloji sektöründe köklü yapısal değişimlere yol açması bekleniyor. Yeni getirilen mali yükümlülüğü kaldıramayacak şirketler bu karar tepki gösterirken birçok ülke krizi fırsata çevirerek nitelikli göçmenlere vize kolaylığı sağlayan programlar açıklamaya başladı. Her ne kadar Trump’ın bu kararı, Amerikalıların istihdamını artırma hedefiyle sunulsa da, uzun vadede ABD’nin teknoloji rekabetindeki konumunu ciddi şekilde zayıflatabilir.
H-1B vizeleri, özellikle mühendislik, yazılım geliştirme ve akademik araştırma gibi yüksek uzmanlık gerektiren alanlarda kullanılan bir vize türü olarak kullanıyor. Her yıl ortalama 85.000 kişiye verilen bu vize türü, daha düşük maliyetlerle şirketler tarafından yoğun talep görmekteydi. Ancak getirilen yüksek ücret, sistemin erişilebilirliğini ve işlevselliğini köklü biçimde dönüştürecek gibi görünüyor. Trump yönetimi, bu politikayla şirketleri “önce Amerikalı mezunları istihdam etmeye” teşvik etmeyi hedeflediğini belirtiyor. Ticaret Bakanı Howard Lutnick de bundan böyle yalnızca “nadir ve üst düzey yeteneklere sahip” bireylerin bu sistemle ABD’ye gelebileceğini belirtti.
Trump’ın yeni kararnamesinden en fazla etkilenecek kesim Hindistan vatandaşları olacak. 2024 yılında H-1B vizelerinin %71’i Hindistan vatandaşlarına verildi. Çinliler %11,7 ile ikinci sırada yer alırken, Filipinler, Kanada ve Güney Kore gibi ülkeler daha küçük oranlara sahipti. Uzun yıllar boyunca Hindistan merkezli teknoloji şirketleri (TCS, Infosys, Wipro, Cognizant) H-1B vizelerinde başı çekiyordu. Ancak 2020’li yıllarda bu tablo değişirken Amerikalı şirketlerin de H-1B vizesine talebi arttı. Amazon, Microsoft ve Google gibi Amerikan teknoloji devleri liderliği ele geçirdi. 2025’in ilk yarısında yalnızca Amazon, 10 bini aşkın H-1B vizesi alarak listenin başında yer alıyor. Bu şirketler, yabancı yeteneklere erişim sayesinde küresel rekabet avantajı elde etmekteydi. Ancak yeni ücret yapısı, özellikle Silikon Vadisi’ndeki şirketler için büyük bir yük anlamına geliyor. Maliyetlerin bu denli artması, küçük ölçekli girişimler açısından ciddi riskler yaratabilir.
H-1B vize uygulaması zamanla ABD’de “yerli istihdamı tehdit ettiği” gerekçesiyle yoğun eleştirilere maruz kaldı. Bazı firmalar, Amerikalı çalışanları işten çıkarıp yerlerine daha genç ve vizeyle gelen çalışanları almakla suçlandı. Bu durum bazı ayrımcılık davalarına da konu oldu. Trump, ilk başkanlık döneminde de H-1B programına karşı sert bir tutum takınmış ve vizeleri geçici süreyle askıya almıştı. 2024 seçim kampanyası sırasında da bu konu Cumhuriyetçi Parti içinde tartışmalara neden olmuştu. Elon Musk, vizelerin ABD’nin teknoloji yarışı için önemine dikkat çekerken, Trump’ın danışmanlarından Steve Bannon, bu sistemin Amerikalıların işsiz kalmasına neden olduğunu savunmuştu. Trump ise o dönemde Musk’a destek vererek H-1B vizelerini “harika” olarak nitelendirmişti.
Trump yönetiminin getirdiği yeni vize ücretleri, teknoloji dünyasında geniş yankı uyandırdı. Nvidia CEO’su Jensen Huang, göçmenliğin yalnızca kendi şirketleri için değil, ABD’nin geleceği açısından da hayati bir unsur olduğunu vurgulayarak, “Biz Amerikan Rüyası’nı temsil ediyoruz. Göçmenlik, bu ülkenin temelidir” ifadelerini kullandı. Huang, Trump’ın göçmenlikle ilgili adımlarını olumlu karşıladığını belirtse de Amerika’nın en parlak zihinleri çekmeye devam etmesinin kritik önem taşıdığını dile getirdi. Elon Musk ise karara daha doğrudan tepki göstererek, ABD’nin teknolojik ilerlemesini büyük ölçüde H-1B vizesine borçlu olduğunu ifade etti. Öte yandan, OpenAI CEO’su Sam Altman karara daha olumlu yaklaşarak, kaliteli genç Amerikalılara daha fazla fırsat tanınmasının gerektiğini savundu.
Yeni ücret politikası, küçük teknoloji firmaları ve girişimciler için büyük bir mali yük anlamına geliyor. Büyük şirketler için nispeten tolere edilebilir olsa da, ABD’nin küresel inovasyon yarışındaki konumunu zayıflatabilir. Ayrıca, hızlı uygulama süresi nedeniyle göçmen çalışanların aileleri de olumsuz etkilenebilir. Trump’ın kararı anayasaya uygunluğu noktasında da soru işaretleri barındırıyor. Bazı hukukçular, yıllık 100.000 dolarlık ücretin yasal olmadığını belirterek yürütmeye yalnızca idari işlem maliyetlerini karşılayacak kadar ücret belirleme yetkisi verildiği belirtiliyor. Bu noktadan hareketle önümüzdeki günlerde teknoloji şirketlerinin karara karşı dava açması bekleniyor.
Yeni düzenleme, sadece işgücü piyasasını değil aynı zamanda ABD Merkez Bankası’nın politikalarını da etkiliyor. FED Başkanı Jerome Powell, iş gücü piyasasındaki yavaşlamanın nedenlerinden biri olarak Trump’ın sert göçmenlik yaklaşımını göstermişti. Ağustos 2025’te yalnızca 22.000 yeni istihdam yaratılmış olması, bu etkinin doğrudan bir yansıması olarak değerlendiriliyordu. Mevcut uygulamanın işgücü piyasasında oluşturacağı etki ekonomik olarak da Trump yönetimini zorlayabilir.
Yeni vize uygıulaması, Çin’le sürdürülen yapay zekâ rekabetinde ABD’nin elini ciddi şekilde zayıflatma potansiyeli taşıyor. Kararın yol açabileceği etki yalnızca ABD’nin ekonomik büyümesini yavaşlatmakla kalmayabilir, aynı zamanda kısa vadede bir beyin göçünü de tetikleyebilir. Bu gelişmenin ardından birçok ülke, ABD’deki kısıtlamaların doğuracağı fırsatları değerlendirmek üzere harekete geçti. Birleşik Krallık’ta Başbakan Keir Starmer’ın hükümeti, nitelikli yabancı çalışanlar için vize ücretlerini tamamen kaldırmayı gündemine aldı. Çin ise 1 Ekim itibarıyla yürürlüğe girecek yeni sistemle, yetenekli bireylerin önceden iş ya da araştırma teklifi almadan Çin’e gelip çalışma veya eğitim görme imkânı sundu. Güney Kore de gelişmelere hızlı yanıt vererek 2026 bütçesinin yapay zekâ başta olmak üzere teknoloji temelli ekonomi hedefi doğrultusunda, uluslararası yetenekleri ülkeye çekmeye yönelik olarak hazırlanacağını duyurdu.
Sonuç olarak, H-1B vize sisteminde yapılan bu köklü değişiklik yalnızca ABD’li şirketlerin işe alım politikalarını değil, aynı zamanda ülkenin küresel rekabet gücünü de derinden etkileyebilir. Yeni politika, yüksek nitelikli iş gücünün Kanada, Birleşik Krallık, Çin ve Güney Kore gibi alternatif pazarlara yönelmesine yol açabilir. Bu durum ise ABD ekonomisinin uzun vadede inovasyon ve büyüme potansiyelinden önemli ölçüde mahrum kalmasına neden olabilir.