Trump Ticaret Savaşlarını Sertleştiriyor

Başkan Trump’ın çelik ve alüminyum ithalatına %25 oranında gümrük vergisi uygulama kararı, küresel ticarette yeni bir gerilim dalgası yarattı. 12 Mart Çarşamba günü itibariyle yürürlüğe giren karar, Trump’ın seçim vaatlerinden biri olan yerli üretimi koruma politikasının bir yansıması olarak görülüyor. Bu hamlenin sadece ABD ekonomisini değil, küresel ticaret dinamiklerini de etkileyecek bir ticaret savaşını tetiklemesinden endişe duyuluyor. Trump yönetiminin gümrük vergilerini artırma hamlesi “Önce Amerika” politikaları çerçevesinde hayata geçirilmeye çalışılıyor.
Ticaret Bakanı Howard Lutnick’in, “Yerli üretim güçlenene kadar bu vergiler kalkmayacak” şeklindeki ifadesi, alınan tedbirlerin kısa vadeli bir önlemden ziyade stratejik bir yaklaşım olduğunu düşündürüyor. Lutnick ekonomi resesyona girse bile Trump’ın gümrük vergisi politikalarının buna değeceğini savunarak izledikleri stratejide ısrarcı olacaklarının işaretlerini verdi. Trump yönetiminin bakır ithalatına da benzer korumacı önlemler getirmeyi planladığı belirtilirken bu gelişmeler yeni dönemde yalnızca çeliğe veya alüminyuma değil, genel olarak maden ve metal piyasalarında geniş kapsamlı bir korumacılığa gidileceğini gösteriyor.
Gümrük vergilerini artırma stratejisinin, ABD’nin iç üretim kapasitesini artırma hedefinin ötesinde, farklı bölgesel ve küresel yansımaları bulunuyor. Özellikle AB, Kanada ve Çin gibi büyük ticaret ortakları tarafından alınan misilleme kararları, gerginliğin hızla tırmanabileceğini gösteriyor. Avrupa Birliği, yaklaşık 28 milyar dolarlık Amerikan menşeli ürüne ek gümrük vergisi uygulamaya başlayacağını açıklarken, AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, tek taraflı alınan ABD kararını “kabul edilemez” bulduklarını ve çıkarlarını korumak için hızlı ve kararlı adımlar atacaklarını belirtti.
Kanada da 20 milyar dolarlık ABD menşeli ürüne yönelik gümrük vergilerini hayata geçirdiğini açıklayarak ticari misillemede bulundu. Kanada’nın öne çıkardığı demir-çelik ürünlerinin yanı sıra bilgisayar, spor malzemesi ve döküm ürünleri gibi farklı kalemlerde vergilerin söz konusu olacağı bildirildi. İki ülke arasında enerji ve hammadde alanlarındaki derin entegrasyon göz önüne alındığında, gümrük vergilerinin uzun vadede Kuzey Amerika tedarik zincirinde dalgalanmalara neden olabileceği öngörülüyor. Meksika ve İngiltere gibi ülkeler de gerek ikili anlaşmalar gerekse uluslararası platformlarda atacakları adımları gözden geçirerek seçeneklerini masada tuttuklarını duyurdu.
Trump yönetiminin çelik ve alüminyum vergilerini “ulusal güvenlik” gerekçesiyle savunması, aslında ilk başkanlık döneminden bu yana süregelen bir yaklaşımın devamı niteliğinde. Ancak, bu kez muafiyet tanınmaması ve tüm ülkelere aynı oranda vergi uygulanması, önceki dönemdeki esnekliklerin ortadan kaldırıldığı anlamına geliyor. ABD’nin kendisiyle güçlü ticari bağları bulunan Kanada, Meksika, Brezilya ve Güney Kore gibi ülkelerin de bu vergilerden büyük ölçüde etkileneceği belirtiliyor. Türkiye ise hâlihazırda %25’lik vergiye tâbi olduğu için yeni düzenlemeden görece daha az etkilenecek gibi görünüyor. Türkiye’nin ABD’ye çelik ihracatında rakiplerinin de benzer maliyet artışıyla karşılaşması, görece bir avantaj sağlayabilir.
ABD iç piyasasında çelik ve alüminyum üreticilerinin bu karardan kısa vadede kârlı çıkacağı tahmin ediliyor. Amerikan Demir ve Çelik Enstitüsü gibi kuruluşlar, yerli üretime yönelik bu teşvikleri memnuniyetle karşıladı. Fakat alüminyum devi Alcoa gibi firmaların yöneticileri, bu vergilerin bazı iş kollarına zarar verebileceğini düşünüyor. Özellikle, üretim hattında Kanada ve Meksika’daki daha ucuz enerji ve hammadde imkânlarına güvenen şirketler, yüksek gümrük vergileri ile karşılaştıklarında maliyetlerini ABD’deki tüketiciye yansıtmak zorunda kalacaklar. Bu durumun otomotiv, inşaat, savunma ve uzay gibi çelik ve alüminyuma dayalı sektörlerde fiyat artışlarını tetikleyeceği ve ithal maliyetlerin yükselmesiyle zincirleme reaksiyon doğurarak enflasyonist baskıları güçlendireceği tahmin ediliyor.
Ticaret savaşına başka metallerin eklenme ihtimali de jeopolitik dengeleri etkileme potansiyeline sahip. Özellikle stratejik öneme sahip olan bakır, enerji ve teknoloji sektörleri için oldukça kritik bir ürün olarak değerlendiriliyor. Böylesi geniş kapsamlı bir korumacılık eğiliminin devam etmesi halinde, diğer ülkelerin ABD karşısında yalnızca çelik ve alüminyum değil, bakır veya başka emtialar için de benzer vergiler getirme ihtimali gündeme gelebilir. Korumacı uygulamaların derinleşmesiyle, uluslararası rekabetin değişmesi ve ülkeler arası diplomatik ilişkilerin de sertleşmesi bekleniyor.
Trump’ın ikinci başkanlık dönemindeki gümrük tarifeleri, önceki dönemde Çin, Kanada ve Meksika’ya odaklananlardan farklı olarak, neredeyse tüm dünyayı hedef alıyor. Bazı ekonomistler, benzer vergilerin önceki uygulamalarda ABD içindeki otomotiv ve makine sektörlerinde milyarlarca dolarlık üretim kaybına neden olduğunu ve bu kaybın tüketicilere daha yüksek fiyatlar şeklinde yansıdığını hatırlatıyor. Ayrıca, Trump’ın “daha da yüksek oranlara çıkabiliriz” şeklindeki mesajları, müzakerelerin agresif bir seyir izleyebileceğine işaret ediyor. Buna karşılık, Avrupa ve Kanadalı yetkililer, diyaloğa açık olduklarını ancak kendi çıkarlarını da koruma yükümlülükleri bulunduğunu dile getirerek ABD’ye net bir mesaj veriyor.
ABD’nin çelik ve alüminyum ithalatına uyguladığı %25’lik gümrük vergileri, bu metallerde yüksek paya sahip ülkelere maliyet baskısı yaratarak onları daha ucuz veya daha rekabetçi tedarikçiler aramaya yönlendirebilir. Küresel çelik üretiminin büyük kısmını elinde tutan Çin’in öne çıkan güçlü bir alternatif olduğu dile getiriliyor. Benzer şekilde Hindistan, Rusya, Brezilya ve Güney Kore gibi kayda değer üretim kapasitesine sahip ülkelerin de görece düşük fiyatlar ve istikrarlı tedarik olanakları sayesinde, ABD ile ilişkileri gerilen piyasalar için cazip seçenekler oluşturabileceği ifade ediliyor. Gözlemciler, Kanada ve Meksika’nın yıllarca NAFTA/USMCA anlaşmaları çerçevesinde ABD pazarına yakın durduğunu, ancak şimdi Brezilya veya Çin gibi yeni tedarik kaynaklarını ciddi biçimde değerlendirebilecekleri görüşünü paylaşıyor.
Ekonomistler, bu kaymanın uzun vadede ABD’nin çelik ve alüminyum ihracatını zayıflatabileceğine dikkat çekiyor. Trump yönetiminin yerli sanayiyi korumak için attığı bu adımın kısa vadede korumacılık sağlayabileceğini, ancak Çin’in devasa üretim kapasitesi ile Hindistan, Türkiye ve Brezilya gibi yükselen üretici ülkelerin giderek artan rekabet gücünün, ABD’yi küresel tedarik ağlarında daha az tercih edilen bir konuma sürükleyebileceği belirtiliyor. Bu eğilimin Amerikalı üreticiler için dış pazarlarda daralma yaratarak, “Önce Amerika” stratejisinin hedefleriyle çelişen bir sonuç doğurabileceği belirtiliyor. Ayrıca, bu süreçte yeni ticaret bloklarının oluşabileceği ve alternatif işbirliği ağlarının güçlenebileceğine dikkat çekiliyor. Söz konusu korumacı politikanın sonuçlarının ABD ekonomisini destekleme hedefiyle çelişeceği ve ülkenin küresel ticaret sistemindeki etkisini azaltma riski taşıyacağı sıkça dile getiriliyor.
Trump yönetiminin çelik ve alüminyum ithalatına %25 gümrük vergisi uygulama kararı, küresel ticaret ortamını tedirginliğe sürüklüyor. ABD’deki yerli üreticileri kısa vadede desteklemeyi amaçlayan bu politika, uzun vadede zincirleme misillemeler ve yüksek maliyetler yüzünden hem ABD ekonomisini hem de küresel ticaret düzenini zora sokabilir. Türkiye gibi ülkeler, bu süreçte görece avantaj elde etse de dünya genelinde artan korumacılık eğilimi, geleneksel serbest ticaret prensiplerini tehdit ediyor. Bu çalkantılı dönemde birçok ülke, pazar çeşitliliğini artırmak ve alternatif tedarik hatları kurmak için çabalayacak gibi görünüyor. Kimin kazançlı çıkacağı tam olarak belli olmasa da Trump’ın attığı bu adımın ticaret savaşlarını hızlandırarak küresel ekonomiyi yeniden şekillendirme potansiyeli bulunuyor.